28 Kasım 2012

FİLM BAŞLIYOR...PATLAMIŞ MISIRLAR, pardon MENDİLLER HAZIR MI?..



HAYATINIZ BİR FİLM OLSA HANGİ FİLMDE BAŞROL OLMAK İSTERDİNİZ?

Pamuk prenses mi olsam,




Yoksa,
Sindirella mı?.
Yani Külkedisi... 




Hangisi?..




Galiba bana külkedisi olmak yakışır.. Ama ayaklarım 37 numara:(
Ne dersiniz, cam ayakkabı girer mi ayacıklarıma?.


SİZİ ANLATAN EN İYİ, EN UNUTULMAZ FİLM SAHNESİ HANGİSİ OLURDU?

http://www.zapkolik.com/301224/anneler-ve-kizlari-9kisim-nese-karabocek-yildiz-leyla-kenter-izzet-gunay.html



Yıldız KENTER(Fatma)/ Yani ben..
Hemen gidecem dur hele..
Bi daha da arayıp sorma.
Söz. 
Hastayım.
Vaktım erişti.
Seni bir dünya gözüyle görüyüm dedim. Yüzünü okşıyım, saçını koklıyım dedim.
Eyimisin?.
Halinden hoşnut musun?.

Leyla KENTER(Iraz)/Yine Leyla...
İyiyim. Rahatım. Peşime düşmeyin yeter. Sokakta bile görsen tanımazlıktan gel.

Yıldız KENTER(Fatma)/Ben..
Tanıman gızım, tanıman. Söz. Sen eyi ol yeter. Başın sıkışırsa ara emi?. İki elim kanda olsa goşarım yavrıma. Seni son bi defa kucaklayım, etini, sıcaklığını duyayım. Gızım, gızım, gızım. Gızım, gızım, gızım, Gızııım.

Bir Kadın..
*Daha hazır değilmisin?.
Leyla KENTER(Iraz)/Yine Leyla..
Hazırlanıyorum.
Bir Kadın..
*Kim bu?.

Yıldız KENTER(Fatma)/Ben..
Hanımım olur. Vaktinde yanında çalışmıştım. Bi görüyim dedim.

Bir Kadın..
*Bize senin gibisi lazım. Çalışırmısın?.

Yıldız KENTER(Fatma)/Ben
Yok. Gücüm kalmadı gari. Galın salıcağılan. Allah'a emanet.

Leyla KENTER(Iraz)/Leyla, Leyla, Yine Leyla..
Annee. Ihhh ıh...:(

 
EMİNİM BİNLERCE SAHNE VARDIR AMA EN EN EN ETKİLEYEN HANGİSİ SİZCE?

Neşe KARABÖCEK../İpekböceği Eda..
Fatma..

Yıldız KENTER(Fatma)/Ben..
Vakit erişti. Hakkını helal et.
Neşe KARABÖCEK..
Helal olsun. Asıl sen hakkını helal et. Ödenmez hakkını.

Yıldız KENTER(Fatma)
Iraz'ı bul. De ki, son nefesinde seni andı de. 
İzzet GÜNAY'a hitaben devamla..
Sen dutuver gızımın elinden. Gızım yerlerde sürünmesin. (İşte son nefesinde bile analık bu..)

Neşe KARABÖCEK../İpekböceği Eda..
Bırakma bizi..

Yıldız KENTER(Fatma)/Ben
Yoruldum gayrı....

Neşe KARABÖCEK../İpekböceği Eda..ve İzzet Günay birlikte..
Ihhıhhı...:((

Kızının kendinden utandığını bilen bir ananın hayattan hazin ayrılığı..
Anneler ve Kızları.


AKLINIZDA EN ÇOK YER EDEN ADETA BAŞUCU CÜMLENİZ OLAN REPLİK HANGİSİ?.

Leyla KENTER(Iraz)/Ah Leyla, ah..
Ana!!. Anacımmm. Anacım, anacım, bilemedim seni. Bilemedim. Anacım. Anacım.. Ana, Aydın amca senin hakkın varmış; bilemedim, eller bildi ben bilemedim. 

Fani Dünya...
Ve mezarlık. Ve cemaat. Ve rüzgar. Ve sallanan selvi ağaçları. Ve masmavi gökyüzü. Ve bembeyaz bulutlar. Ve sonsuz uyku. Son'da ölüm var..Ayrılmak var..


VE SON OLARAK FİLMLERLE ADETA BÜTÜNLEŞMİŞ O GÜZELİM FİLM MÜZİKLERİNDEN FAVORİLERİNİZ HANGİLERİ?.

Bir aşk şarkısı.
You'r my everything. 
Şu sahneyi izlerken dinlemek..




Bir vefa ve veda şarkısı..
Selvi Boylum Al Yazmalım.



Bir hayat şarkısı..
I know what is to be young.




Yaşanmışı özlemek...

Tik tak, tik tak, tik tak, tik tak. Bak geçip gitti hayat...


İpekböceği'm benim filmim böyle..
I know what it is to be young..
Ben; genç olmanın ne demek olduğunu biliyorum. Fakat sen, yaşlı olmanın ne demek olduğunu bilemezsin.
Bir gün sende aynı sözleri söylüyor olacaksın..

İpekböceği'm, filmleri izlemek çok güzel. Ama 'Hayat'ı yaşamak, çok çok daha Güzel'... 



Not: Birinci ve üçüncü şarkı genelde bir filmin özgün müziği olmaktan ziyade, bazı yerlerde fon müziği olarak sonradan adapte edilmişlerdir. Ben favorimi seçeyim derken, bunlardan vazgeçemedim...Aslında ne çok film müziği var aklımda..Bugünki kararım bunlardan yana:)


26 Kasım 2012

İŞTE O DÜNLER, GEÇMİŞTE KALAN GÜNLER.. -36



Fırtına yaklaşıyor.. -36

D.Roy


Bizim evin beyaz bulutları, siyah bulutlara yenilmek üzere..

Evin içindeki bulutlar şimdilik gri. Siyah, simsiyah olması yakın gibi. Yani fırtına yaklaşıyor..

Annem çok sinirli. Kızgın. Üzgün.
Neden mi?.
Bilmem, galiba ablamın yüzünden. Bir şeye canı sıkılıyor. 

Bir şeye, bir duruma, bir olaya, kesin ablama.

Gülseren ablaya gidiyoruz, yeğeni Aysun ablalara, teyzem Hediye'lere. Ayşe'ye, Fatma'ya, Nurten'e daha kimlere kimlere.. içi içine sığmıyor. Sıkıntıdan kabarıyor. Taştı taşacak. Coştu coşacak.

*ah Gülseren'im ah!. Ağzı kokuyormuş, bulaşıkları zamanında yıkamıyormuş. Çocuğa iyi bakamıyormuş. Ne kendine, ne evine, ne kocasına, nede çocuğuna bakabiliyormuş. Pismiş. Tembelmiş. Mış, mış, miş...

Kızı alana kadar kapımızda yattılar. Ağzımızı dilimizi bağlayıp, kapıdan-bacadan girdiler. Kart oğullarına gül gibi kızımı verdim de.. Macır'lar ne olacak, şimdi kusur buluyorlar. Daha önce akılları neredeydi?. Çocuk doğurdu, mıymıntı Duygu'ya eş oldu, görümcelerine ayak uydurdu. Şimdi beğenmiyorlar yavrumu..

Bir yandan ağlıyor, bir yandan söyleniyor..

*en çok da Melih'ime üzülüyorum. Daha bebek, çok küçük. 

Ah! ah! ne çileli başım varmış ah!..

Annem sık sık Karşıyaka'ya gidiyor. Ya beni götürüp Nesrin'lere bırakıyor, yada babam erken geliyor, beni babama bırakıyor. Bazen de Havanım teyzelerde kalıyorum. Her halükarda bu ara ben, ayak bağıyım..

Keşke; evde olmasaydı o gün. Benim bile yaramazlık olduğunu kabul ettiğim haylazlığı yapmasaymışım keşke, yaptım o olmasaydı bari..

O olay; tüm çıplaklığı ile şöyle tecelli etmişti:


      
Gördüğünüz gibi, bizim mutfağın içinde bir köşede tuvalet var. Bir duvarı merdiven altına ve koridora bakan pencere ile bitişik olan o koca delikli tuvalet. Iıığğ:(

Bu tuvaletin deliğinin içi, lağım fareleri ile dolu. Dışarı bakan penceresi yok. Merdiven altını kömürlük olarak kullansak da, evin içi sayılır orası. Oduncudan aldığımız odunları istif ediyoruz. Tabi ki lağımdan başka seçenek yok, farelerin o deliğe dolmasında..Gündüzleri iyi kötü idare ediyorum da, geceleri lağım deliğine örttüğümüz, içi çimento dondurulmuş sapı demir çubuklu teneke kutuyu kenara çekip tuvaleti kullanmak beni öldürüyor. Bu sebepten galiba, bazı geceler hiç uyuyamıyorum tuvaletim gelmesin diye. Bazı geceler ise çocukluk işte, uyuya kalıyorum ve sonuç kötü olabiliyor:((


Henüz 5 yaşında bile değilim. Korkmakta haksızmıyım?. Tuvaleti kullanmamak için herşeyi göze alırım. Altıma kaçırmayı, yatağı ıslatmayı, dayak yemeyi.. Yeter ki o tuvalete girmeyeyim. Yada girdiğim zaman uzun kalmayayım. Veyahut gece veya gündüz en azından merdivenlerin başında, koridorda beni koruyacak biri olsun. Babam beni beklesin mesela...

Annem yine ablama gitti o gün. Babam pullarını saydı, siparişlerini listeledi. Parasını ayarladı..Ben uslu durdum..Sonra öğlen yemeğini gecikmeli birlikte yedik. Babam öğle uykusuna yatalım dedi. Bende yatmalıyım tabi ki..

Babam uyudu. Benim tuvaletim geldi. Uyuyamıyorum. Çok tuvaletim geldi. 

Uyuyamıyorum. Uyumam mümkün değil işte..
Önce bir damla, sonra biraz daha, biraz daha derken baktım kaçıracağım, kalktım usulca. Mutfağa yaklaştım, delikten cıkırtı sesleri geliyor işte, yada bana mı öyle geldi korkudan. Tuvaletin kapısına geldim, veeee malesef yetişemedim:(

Çabucak çıkardım çamaşırımı. Bacaklarımı ve çamaşırımı yıkadım tuvaletteki çeşmede. Minik parmaklarımla hızlı hızlı. Deliğin üstündeki çimentolu kutuyu çekmediğim için güvendeyim. Seslerini duyuyorum canavarların, ama güvendeyim..

Şimdi ben bunu nerede kurutacağım. Yukarı çıktım, yatağımın altına serdim. Çamaşır selemde hiç çamaşır kalmamış. Annem katlayıp başka bir yere mi koymuş, yada yıkamamış mı? Şaşırdım kaldım. Aradım, taradım, yok yok yok. Yok işte. Bende beyaz elbisemi giydim. Hazır annem yok evde. Şu prenses elbisemi biraz giyeyim. Yerimden hiç kalkmam, içimde çamaşır olmadığı belli olmaz.



Akşama kadar da çamaşırım kurur elbet. Babamın uzandığı odaya döndüm. Bende aynanın karşısına oturdum. Babam uyuyor, horluyor, ben de hayran hayran elbisemi seyrediyorum.

İkindi vakti çocuklar çıktı sokağa..Sesleri geliyor. Babam uyandı hadi sende çık dedi. Çıkmadım..

Benden biraz büyük kızlar ip oynayacaklarmış ve ipin içine girecek 1'i daha gerekiyormuş. Tekrar beni çağırıyorlar. Ben hep ipin içinde duracağım:( küçüğüm ya..



Onlar ikisi sırayla atlayacaklar ama bana atlama sırası hiç gelmeyecek. Olsun, hadi gideyim bari..

Sokağa çıktım, ipin içine girdim. Ne kadar oynadık bilmem. Artık hava kararıyor neredeyse. Yoruldum veee, unuttum çömeldim. Dinlendim. Tekrar ipin içine girdim..Annem geliyor bu arada ama beni görmedi sokakta. Doğruca eve gitti. Oyuna devam. Yoruldum ve yine çömeldim..

Komşulardan biri, şimdi kimdi hatırlamıyorum;  koşarak geldi, ne yapıyorsun sen bu halde, burada dedi elimden tutup kaldırdı beni. Ne var ki halimde?..Eve götürdü beni:
*F....... hanımcım çocuk kilot giymeden dışarı çıkmış, kimse görmeden al bunu içeriye..
*yaramaz maymun işte. Sağol komşum.

Annem içeri aldı beni. Babam oturma odasında radyo dinliyor. Fırtına yaklaşıyor, gözleri ile verdi mesajı: 'sakın sesini çıkarma!!'..


Mesaj alınmıştır anne. Sesimi çıkarmam anne. İçimde çamaşır olmadığını unutmamam gerekirdi anne. Evet gerçekten ben çok yaramazım anne. Kos koca 4,5 yaşında kız oldum öyle dışarı çıkmamalıydım anne. Saçımı çekme anne. Kafama az vur anne. Popoma vur anne. Yeter anne yeter, bir daha yapmam anne...

*Seni gidi kör olasıca seni. Şaşı maymun. Benim derdim bana yeter, birde senle mi uğraşacağım. 
Bak birde bembeyaz gelinlik entarisini giymiş.
Bak birde altını ıslatmış güpegündüz. 
Bak birde don giymemiş bacağına.
Bak birde...
Bak birde...
Kızım neler çekiyor ellerden, boşanıp gelecek diye üzülüyorum zaten, yetmezmiş gibi birde, neler çekiyorum senden..

Bak birde deyip deyip vuruyor kafama, kafama. Çekiyor saçlarımı. Ben çok yaramazım. Dayaktan korkmuyorum, fareden korktuğum kadar. Gık bile diyemem. Ya babam duyarsa, o da anneme kızarsa, annem daha çok acısını çıkarır sonra..

'Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler
Annesinin bir tanesini hor görmesinler
Uçan da kuşlara malum olsun ben annemi özledim
Hem annemi hem babamı hem köyümü özledim'

Uzaktan uzağa alt kattan türkünün sesi duyuluyor. 

Annesinin bir tanesini hor görmesinler...

Annem vurdukça vuruyor. Çok hırslanmış belli. Ben çıtımı çıkaramıyorum dedim ya, bu biraz korkudan, biraz suçluluktan.. Babam aşağıdan seslendi:
*hu ne yapıyorsunuz orada. Hadi sofrayı kurun. Acıktım ben..

Annem son bir tokat vurdu kafama, arkam ona dönükken. Tam sağ kulağımın ortasına geldi..

*geliyorum, altına işemiş kör olasıca, üstünü değiştiriyorum..

*çıkma buradan. Ben yemeği hazırlayınca çağırırım. Bir şey dersen babana gebertirim seni sonra..

Yatağımın içine girdim. Ağlayamıyorum bile.

Aslında annem canavar değil. Aslında beni seviyordur da belki. Ama ablam boşanacakmış şimdi( ne demek ki?) . Aslında ben yaramazım. Farelerden korkmak da neymiş. Gir işte tuvaletine. Aslında kafam çok acıyor. Saçlarım. Kulağım çınlıyor, beynime vuruyor çınlama sesi.

Fare ısırsaydı altımı, daha mı az acırdı ki?..

En şiddetli tokadı kulağıma vurdu tabi. Bu sebepten kulağım çınlıyor deli gibi...

Çınnnnnnnnnnnnnn...

Ne kadar zaman geçti. Oda iyice karanlık artık. Ayak sesleri yaklaşıyor. Kulağım çınlıyor. 

Kulağım çınlıyor, kulağım çınlıyor. Gözlerim sımsıkı kapalı.

*kara kuzum, çitlenbikim niye yatıyorsun bu saatte.?..

Babamın sesini zar zor algılayabiliyorum. Kelimelerini zor seçiyorum. Kulağım çınlıyor..Başımın içinde dalgalar kıyıdaki kayalara çarpıyor. Beynim sallanıyor, denizdeki bir gemi gibi, sandal gibi.. Uyuyormuş gibi yapıyorum. Baba seni çok az duyuyorum..

*hu, çok mu kızdın çocuğa ne. İşediyse işedi. Oyuna dalmıştır. Küçük o daha. Aç açına uyumuş masum.

Üstümü örttü. Başımı okşadı. Canım babam benim. Sesimi çıkarmamalıyım. Ama başım çok acıyor. Kulağım çınlıyor..

Uyumuşum. 
Yemeden.
İçmeden. 
Tuvalete gitmeden..

Hiç unutmadım o günü, unutamadım..
Ben yaramazım, ben çok yaramazım. Dayağı hak ettim..
Annem asla kötü değil..?

Fırtınanın çıktığı, Abla gemisinin kıyımıza çarptığı, annemin dalgalanıp dalgalanıp kabardığı, öfkeyle bana sardığı, kulak zarımı patlattığı günü..

Fırtınanın başka bir sahile fırlatıp attığı deniz yıldızı olsaydım. Yada istiridye kabuğu. Mutlu bir sahilde, güneşin yakmadan ısıttığı bir kumsalda olsaydım. Keşke..

Unutmuyorum..Unutamıyorum..

O gün; kulağım çok ağrıdı, acıdı, çınladı,
Yıllarca; hatıraların tokat izi, düşük-orta odyoloji olarak benimle yaşadı...
   




Bu bölümün ardından:

Çocuklarımızın kabahatlerinin nedeni bazen, bir korkudan kaynaklanıyor olabilir.. Çocukları cezalandırmadan önce, onların yaşını, yaptığı yaramazlığın altında yatan sebebin ne olabileceğini ebeveynlerin iyi değerlendirmesi gerekir..

Ve verilen bir cezanın şiddeti, dört buçuk yaşında bir çocuğun hatıralarından izi yıllarca silinmeyecek bir arızaya (büyük arıza, küçük arıza fark etmez) neden olmamalı...
 

  
      

23 Kasım 2012

ÇOBAN ÇÖKELEĞİ..



PATLICAN'a sarılmış ÇOBAN ÇÖKELEĞİ



Malzemeler: 1 kase süzme yoğurt, 1 bardak iri kıyılmış ceviz, yarım kase yağlı Balıkesir loru veya çökelek, 2 tane közlenmiş kırmızı biber,3-4 dal dereotu ve maydonoz, 1-2 dal taze soğanın yeşil tarafı, 3 uzun patlıcan, tuz, karabiber, toz kırmızı biber, çörek otu ve çökelek kullanılacak ise 1 yemek kaşığı zeytinyağı.

Yapılışı: 
Patlıcanları yol yol soyalım. 
İnce uzun dilimleyelim. Tuzlayıp acı suyunu attıktan sonra yıkayıp kurulayalım ve arkalı önlü güzelce kızartalım. 
Kağıt havlu üstüne çıkaralım.
Közlenmiş kırmızı biberi soyup çekirdeklerini çıkaralım, küçük küçük doğrayalım.
Dereotu, maydonoz ve yeşil soğanları çok ince doğrayalım.
1 kase süzme yoğurdun içine önce cevizleri atıp karıştıralım.
Daha sonra doğradığımız diğer malzemeleri ve loru atıp karıştıralım. Şayet lor değil çökelek kullanacaksak 1 yemek kaşığı sıvı yağı da ekleyelim.
Tuz ve diğer baharatları atalım.
Patlıcan dilimlerine hazırladığımız içten sürelim ve rulo yapalım. Kürdan ve nane yaprağı ile tutturalım.
Hazırlanmış ruloların birleşme kısımları alta gelecek şekilde servis yapmaya dikkat edelim.
Patlıcanları servis tabağımızın kenarına dizelim. Kalan iç harcımızı tabağın ortasına dökelim. Servis yapalım.  Afiyet olsun.


Patlıcan hariç yeniçerinin veya çobanların azık çıkısında bulunan yoğurt, çökelek, soğan, biber, maydonoz, ve çörek otunu karıştırıp yedikleri bu tarifin modern ilave malzemeler (ceviz,dereotu,köz kırmızı biber ve kızarmış patlıcan)  ile yapılışı ve sunumu. Afiyet olsun

Not: Bu tarifi daha önce sevgili arkadaşımız Piti Piti'nin Patlıcanlı Tarifler etkinliğine göndermiştim ve Yaz Yağmurları-Tencerem Kaynıyor sayfasında yayınlamıştım. 

Kızım ve biriki arkadaşım tekrar yayınlamamı istediler. Bende kırmadım onları. Umarım beğenirsiniz..

20 Kasım 2012

KASIM'da ben; BİR BAŞKA BEN OLURUM...



D.Roy..


Kasım'da ben, bir başka ben olurum..

Nasıl mı yani:

-Kasım Sonbahar'ımın son ayıdır..Maria'nın son yaprağı düşmeye hazır; sarılar, kızıllar, bakır gibi turuncular vede kıpkırmızılar ağaçlara veda ederler..

Bulutlar gridir çoğunlukla..Ağaçlar çıplak, banklar yapayanlız..


Benim için çekilen, Hyde parktan sonbahar manzaraları..
D.Roy
Haydi Kasıma göz gezdirelim:

-Yıllar yıllar önce ki 4 Kasım'larda iki önemli olay oldu; birincisi 1946'da UNESCO kuruldu, ikincisi ise 1983'de ben 657'ye tabii devlet memuru oldum:))

-Mesela 4 Kasım öncesi, bu ayın ilk günü, Türk Harflerinin kabulünün de ilk günüdür. 

2. günü ise hani kızlarımla duvar kağıdı ve halı konusunda anlaşamadığım, yenilediğimiz salon takımım geldi sonunda. Bayağıda güzel oldu hani. Ama halıyı almadık. Renk konusunda mutabık kalamadık çünkü:)


    

-10 Kasım milletimizin yas günü malesef..
Atamızın ölüm yıl dönümü..Türk Milleti öksüz kaldı..
Ve Kasım Patları da boynu bükük..

-15 Kasım, bu yıl ki Muharrem ayının ve Hicri yılın başlangıcıydı..

-16 Kasım benim için büyük bir başarı, şöyle ki; ilk defa yanımda kızlarım olmadan uçağa bindim. THY Burhaniye uçağının tüm uçuş ekibine tansiyonumu 19'a çıkarmadan beni Brüksel'e taşıdıkları için teşekkür ediyorum.:)


Tabii ki 18 Kasım daki dönüş uçağımız, THY Kilis Uçağı ve ekibinede...
Korkudan kalbim güm güm attı, ama ne yaparsın oraya 2 günlüğüne gidip gelmek için başka çare yok işte..

-Bir hanım ile tanıştım. Eşini üçüncü çocuğunu doğum yaparken vefat ettiği için kaybetmiş bir beyefendi ile evlenmeyi kabul eden genç bir hanımla.. Evlendikten sonra eşinin çocuklarına abla olmuş, arkadaş olmuş en önemlisi de anne olmuş bir hanımla. İki tane de kendi çocuğu olunca birden bire 5 çocuklu bir anne olan hanımla..En küçük çocuğu ile seyahat ederken diğer 4 çocuğumu özledim diyen bir hanımla..

3,5 saatte, hikayesini hikayeme eklediğim bir hanımla..

Korkularımı unutmama, heyecanımı paylaşmaya, beni telkin ve tesellileri ile bir çok konuda aydınlatan neredeyse evladım yaşında benden genç bir hanımla..

Alnından 1000 kere öpmek istediğim, fedakarlığına şapka çıkardığım bir hanımla..

Ömrün uzun olsun Hanife...

-Mesela, uzun zamandır aramayı ihmal ettiğim Mesude ablam, hani kan bağı ile değil gönül bağı ile ablam, Mesude'm beni aradı. Çok mutlu oldum..Ve utandım. Benim onu daha sık aramam gerekiyor..:(

-Bu ay birde Gurme Şirin'e doğdu..Ne kadar da iyi oldu:))

-Her Kasım ayında canım, şu iki filmi tekrar tekrar izlemek ister nedense:

1.si: Kasımda Aşk Başkadır.




Nelson Moss, tüm hayatı işi olan, işkolik bir adamdır. Bir gün ehliyet almak üzere girdiği bir sınavda Sara isimli deli-dolu bir kızla tanışır. Sara, Nelson'dan en azından bir ay boyunca onunla yaşamasını ister. Nelson, teklifi kabul edecektir. Kısa sürede aynı eve taşınan iki insan, yine kısa sürede birbirlerine aşık olacaklardır. Sara, hayatında ilk kez birisine aşık olmuştur. Nelson'ın bilmediği ise aşık olduğu Sara'nın kanser olduğudur. İki insan, ölümle hayatın girdabına beraber tutulmuşlardır.

2.si: New York'da Sonbahar




Film New York 'ta sonbahara mevsiminde yaşanan bir aşk hikayesini konu alıyor, sınırsız ve sonsuz aşka inanmayan orta yaşlı bir adam ile her türlü riske karşı olabildiğince seven 21 yaşında bir kadının öyküsü. 

Will Keane (RICHARD GERE), New York 'un en ünlü 50 playboyundan biridir. Bir gün kendisinin yarı yaşında olan ve büyüklerin aşk hayatını keşfetmek isteyen Charlotte Fielding (WINONA RYDER) ile karşılaşır. 

Olayı yeni bir fast food aşkın başlangıcı olarak gören Will, Charlotte ile ilgilenir. Hayata bakış açıları, düşünceleri, yaşamları tamamen farklıdır. 

Will, felsefe olarak "sonsuza dek" sözü vermek istemediği için, daha fazla ilerleme kaydedilmeden bu aşktan kaçmak ister ama Charlotte 'dan beklemediği bir tepki görür: Charlotte 'un da, bir aşkın asla bitmemesi ile ilgili kendine göre gerekçeleri vardır. 


İşte böyle..
Haksız mıyım. Bu filmler çok güzel..Çok romantik..

Daha kasımın 20'si bugün. Neler neler oldu daha. Neler neler olacak kim bilir..

Suriye'de rehine olarak tutulan gazetecimiz Cüneyt Ünal yurda döndü. Şehitlerimiz vardı yine..Kalplerimiz bir güldü, bir üzüldü..

Mesela AYNA kırıldı. Bir parçası dağıldı..


Cemil ÖZEREN' vefat etti..
Gittiğin Yağmurla Gel..
Böylesi daha güzel...

Mesela Müslüm baba yoğun bakımda bu Kasım'da..

1.Dünya Savaşı da Kasımda bitti.
Mithat Paşam, Ziraat Bankasını da Kasımda kurdu..
Son Osmanlı padişahı Vahdettin, bu ay yurttan ayrıldı..
ODTÜ kuruldu, 
Düzce'de deprem, 7.2 ile halkı can evinden vurdu..

Kasım Sonbahar'ımın son ayı..

Banklar yanlız şimdi..
Yağmurlar daha şiddetli.
Yapraklar dökülmüş..
Ağaçlar çırılçıplak...



Ağaçlar hüzünlü, ağaçlar çıplak. Ağaçlar yapayalnız..
Bir tek sen yoksun...
Aşk kış uykusuna yatmış besbelli...

Geldiğin vapurla hasretim döner,
Geldiğin yağmurla yangınım söner,

Ağrıma gidiyor sensiz geçen günler,
Yüreğime kazınmış O güzel gözler,

Gittiğin yağmurla gel,
Küskünüm yağmurlara,
Gittiğin yağmurla gel,
Böylesi daha güzel,

Bugünlerde içim sıkıldıkça düşüyorum yollara,
Bugünlerde seni düşünüyorum sık sık, neden?
Bugünlerde pek konuşmuyorum ben kimseyle,
Ortaköy'ü bilirsin. aynı kahvedeyim çok zamandır,
Herkes aynı, herşey aynı,
Bir tek, bir tek sen yoksun...


15 Kasım 2012

AŞK; HİÇ BU KADAR GÜZEL HECELENMEMİŞTİ..


Ne mutlu aklı akılsızlara verip,
akıl defterini
aşk ateşinde yakana..


Bir ömür geçti en son anladım aşk ne imiş
Canı canan uğruna bırakıp gitme imiş..


Aşk:

'Mutlak Güzel'in kendini gösterme temayülü.
Varlığın sebebi ve mayası. Yaşamın etrafında döndüğü ana mihver.

Göstergesi olan, tanımı olmayan, neşesi gibi elemi de haz veren, insana özgü kutsal bir duygu. Sadece insana bağışlanan, ancak herkese nasip olmayan ve insanı hayvandan ayıran yegane özellik. Tamamıyla bir ruhlar cazibesi.

Ne zaman ki insan yaratıldı, işte o zaman Allahcc tarafından kendisine bu cevher bahşedildi.
Önsöz'den.. 
*
Biraz da Sonsöz'den..

.......bu eser, ümit ederim ki, 

En derin dehlizlere düşseler bile oradan bir gün mutlaka kurtulacaklarına inanan, her şeyin bitmiş olduğu sanıldığı anda bile ümitlerini asla yitirmeyen, bir musibete uğradıklarında sadece Hakk'a sığınan, sadece O'ndan yardım isteyen ve O'na asla isyan etmeyen Yakupların;

En zor sınavlardan alnının akıyla ve zaferle çıkan, şeytanın tuzaklarına düşmeyen, makamın, saltanatın, şan ve şöhretin şehvetine kapılmayan, haklı davalarından asla taviz vermeyen, sabırlı, fedakar, metanetli, adaletli, şefkatli, affedici, ileri görüşlü Yusufların;

Ve

Hakiki güzelliği keşfeden, mecazi aşkların, geçici heveslerin peşine düşmeden hakiki aşkı bulan, aşkında sadık, samimi, fedakar, iffetli Züleyhaların yetişmesine vesile olur.

demiş yazar..

Aslında ne çok şey yazacaktım, yazar hakkında, kitapları hakkında...

Mesela diyecektim ki, tanışıklığımız çok eskilere dayanır. Mesela çok sohbetimiz olmuştur şiir üzerine, Türkçe üzerine.. Mesela 9 tane kitabı var diyecektim..Şiirleri, araştırmaları..


Kitaplarından bazıları..

Güzel güzel şiirleri var şairin.. Dizeleri, beyitleri..

Nasıl hasretim sana ah bir anlatabilsem
Ülkene hangi deli rüzgar uçurur beni.

**

Bu bahar karlarla yağmurlarla gel
Bizim burada susuz kurak bağlar var
Seni yâr etmezler bana sevgili
Aramızda asılası dağlar var

**

Gül yüzün rengini yansıtsın diye
Kıpkızıl yemyesil ve de bembeyaz
Çiçekler topladım kırlarda bu yaz

Çöllerde sürdüğüm izindir senin
Sensin aradığım durmadan kış yaz
Halime bir renk ver halinden biraz

Üç ayrı şiirden alıntılar...



Güzel şiirleri var..Güzel sözleri, sözcükleri..

Yusuf ile Züleyha bilinen bir hikaye..Kimi aşk hikayesi gözüyle efsaneleştirir, kimi dini hikaye der, kimisi de tarihi..

İnsanlık hallerini sergileyerek, bu hal ve davranışlardan ibret alınması gerektiğinin telkini deniyor kitabın sonunda. İkinci baskısı, raflarda yeni yer aldı. Ancak; 'Yusuf ile Züleyha' hikayesinin bence en güzel anlatımı olarak kendine dikkat çekici bir yer açacak..

1.Baskı


Al beni benden ama aşkımı alma benden
Senden tek dileğim bu Ya Rabbim beni güldür...



Hediye etme nezaketinde bulunan değerli kardeşim Doç.Dr.Abdulhakim KOÇİN'e teşekkürlerimle.

Her Gece
Hece hece..
Sayıklanan Sevgili

Yusuf
ve
Züleyha...


12 Kasım 2012

BİR BİLSEN İÇİmDE NELER VAR...


SANDAL KABAK

İÇİmDE NELER NELER, HEPSİ çook LEZİZLER..



Malzemeler:
6 tane kabak, 1 avuç ince doğranmış ıspanak yaprağı, 1 kırmızı biber, 1 soğan, 1 bardak rendelenmiş kaşar peyniri, bir çay bardağı süt, 1 tahta kaşık zeytinyağı, 6 yeşil biber, tuz, karabiber, arzuya göre pul biber.

Yapılışı:

-Kabaklar ortadan ikiye kesilir. İçleri kaşık ile biraz alınır. 
-Kaynayan tuzlu suda 15 dakika veya yumuşayana kadar haşlanır. Sıcak sudan çıkarınca soğuk suya batırılır ve içleri aşağı gelecek şekilde ters çevrilerek süzülmeye bırakılır.
-ıspanak yaprağı, ince doğranmış kırmızı biber, soğan, tuz,karabiber, pul biber,zeytinyağı ve süt karıştırılır.
-Süzülmüş kabakların içine harç pay edilir ve fırına sürülür. Yaklaşık 20-25 dakika pişirilince fırından çıkarmadan kaşar peyniri ve yeşil biberleri üstüne konduktan sonra 5-10 dakika daha fırında tutulur.  

Sıcak servis yapılır. Afiyet olsun..





Yazı yazamadım, sizleri zamanında okuyamadım. İşim çoktu. Dedim ki, şöyle mutfakta neler hazırsa koyuvereyim blog masama..

Seversiniz inşallah:) 

08 Kasım 2012

GÖZ YAŞLARI YALAN SÖYLEMEZ... BU YAĞMUR ANKARA'YA AŞIK..







Ankara'm yağmurlu bu gün. 
Gece başlayan yağmur hala devam ediyor..

Pıtır pıtır...
Çisil çisil..

Gece kalktım, yağmurun sesini dinledim. Göklerin göz yaşlarını..

Göz yaşları her zaman dertten akmaz derler. Bu kez damlalar neşe içinde yeryüzüne indiler..

Pıtır pıtır.
Çisil çisil.. 

Ankara'ya yağmur yakışıyor..
Bütün gece mutluluktan ağladı gökler..