Yüreği derya deniz.. -48
Derya'mın gönül deryasından.. http://www.deryavar.com/anasayfa.html |
Yaz bitti.
Her şey güzeldi.
Daha doğrusu memlekete gitme bölümü çok güzeldi.
Anama doydum, köylü kızı oldum.
Tulumba çekmeyi, eşeğe binmeyi, mercimek yolmayı, tezek toplamayı, bastırık açmayı, koşan koşmayı, at arabası sürmeyi... ya öğrendim, ya sadece gördüm ya da bundan sonraki yaz tatillerinde öğrenebilmek, yapabilmek umudunu gönlüme ektim..
Özüm de vardı, kile çamura bulanmak, tozu toprağı yutmak, yeşili sarıyı kucaklamak..
Ben bir köylü kızıydım.
Şehir hayatı giyimimi, konuşmamı, oynadığım oyunları, yediğimi, içtiğimi değiştirmiş olsa da; ben bir köylü kızıydım. Ve sürekli yaşamadığım bu hayat çok cazip geliyordu küçük yüreğime..
Yaz bitti, kâh İzmir'de, kâh köyümde.. Okullar açılmasına yakın döndüğüm evimde sonbahar hazırlıkları başlamıştı bile..
Annem; Kamil babamın beni bırakmaya gelirken getirdiği: köy bulgurunu, esmer buğday ununu, peynir ve tereyağını, küpteki koyun yoğurdunu, mercimek, fasulye, nohut, toz kimyon, kavurma, toz şeker, alıç, pekmez, tahin, çemen, yufka ekmek gibi birçok şeyi tel dolabımıza (buzdolabımızı '1970-71' yazında almış mıydık yoksa 1972 yılında mı aldık tam hatırlayamadım) ve üst kata çıktığımız merdivenlerin kıvrım bölümündeki yüklük veya kiler olarak kullandığımız taş sekiye yerleştirdi.
Ah güzel Saadet anam, Kamil babam. Belki kendileri bile bu kadar bol yiyemez iken çuval çuval erzak getirdiler bizim eve. Çocuğumuz yesin. Yengem iyi davransın, Behire iyi davransın diye. Naim babamdan (büyük dayım) endişeleri yoktu ama annemden ve ablamdan bana davranışları konusunda kuşkuları vardı biliyorum..
Erzaklar bol iken annem birçok kış hazırlığında bunları kullandı. Reçeller yaptı mesela. Tarhanalar, erişteler..
***
*Okullar açılmadan, Vecdi'ler tatilden dönmeden ahretliğimi ziyaret edeyim dedim..
Kapıda; Şadiye hanım teyze ve elini sıkı sıkı tuttuğu kömür gözlü güzel torunu Derya..
Şu fotoğrafa iyi bakın. Asil bir duruş, şık bir saç. İşte Şadiye hanım teyzem de böyle idi. Bu saç modelinin aynısı gümüş rengi almış kısa kır saçlarına çok yakışıyordu. Onu ne zaman hatırlasam gördüğüm en şık orta yaşlı hanım derdim.
Ablamın düğünündeki bu beyaz saçlı hanıma her baktığımda, Şadiye hanım teyzem galiba diyorum. Çok emin değilim. Gözlerimin önündeki görüntü az biraz daha farklı. Bazen her insan fotoğrafında bire bir benzemiyor kendine..
Şadiye hanım teyzemin saçları dışında beni etkileyen iki şey daha var hatıralarımda. Biri dışarı çıkarken sürmeyi asla ihmal etmediği ve dudaklarına çok yakışan kıpkırmızı ruju ile şık tayyörleriydi. Özellikle lacivert tayyörü. İçine giydiği beyaz bluz ve boynundaki kırmızı, lacivert puanlı ipekten eşarp fuları.
Eylül başının tatlı sıcağı çökmeden torununu da alıp bize gelmişti Şadiye hanım teyzem. Fahri ve Derya'ya ayrı bir düşkündü. Belki de küçük oğlu Orhan bir türlü evlenip yuva kurmadığından, Vecdi ve onun çocukları yavaş yavaş yaşlılığa doğru yol almaya başladığı bu yıllarda bir meşgale, bir ilk ve son torunlar daha başka sevilir tanımlamasının ispatı gibiydi. Nesrin ve Nermin'in en büyük abisi Reha ve Melih'i (Reha'dan eminim ama Melih ismini yanlış hatırlıyorum gibi geliyor ama neyse, bir gün sorarım Derya'ya) ilk torunları olduğu için nasıl çok seviyorsa, Derya ve Fahri'yi de, son torunları olarak görüp ayrı bir seviyordu. Tabii bu durumdan Nermin-Nesrin kardeşler şikayetçiydi. Büyükannem bizi yeterince sevmiyor, onun göz bebekleri abilerimiz (anne ayrı abiler) ve amcamın çocukları diye..
Şadiye hanım teyzemin yerinde ben olaydım; bende Derya ve Fahriyi çok severdim. Çok asil yetiştirilen, çok uslu, çok naif, çok da güzel çocuklardı. Fahri'nin burnunun üstündeki çilleri, kaymak gibi beyaz teni, usluluğu ve aldığı sanatsal eğitimler herkesin ona hayran kalmasına neden oluyordu.
Derya!, o başlı başına taş bebek. Öyle tatlıydı ki. Öyle uslu, öyle iyi kalpli, öyle sessiz..
Babaannesi ile sık sık gelirlerdi. Benim en hayran olduğum arkadaşımdı. Yaşıttık Derya ile. O da benim gibi 2'ye geçmişti. Ne Havanım teyzenin Nermin'i ne de Gülseren ablanın Nermin'i gibi benden büyüktü, ne Nesrin gibi mızmız, ne diğer komşuların çocukları (Ayla, Fatih, Ayhan..vs) gibi yaramaz. O çok uslu bir çocuktu. Bakışları bilmiş bilmiş(zeki çocuk bakışı) göz çukurlarında etrafa bakarken, yuvarlak camlı gözlüklerine hep imrenmiştim. Benim de olsa diye. Çünkü Derya onlarla daha güzel gördüğünü söylerdi..
Benim 3-3,5 yaşında İzmir'e geldiğim günden beri bir tek plastik bebeğim vardı. Sıkı sıkı sarıldığım, kendimi ona ana yaptığım, kâh arkadaşım, kâh sırdaşım: taş bebeğim. Derya'nın evinde nice güzel bebekleri ve oyuncakları olmasına karşın, getirmezdi bize. Benim bebeğim ile oynardık, benim bebeğimi ayağımızda sallardık. Bazen elinde ki mendilden tavuk yapardık bir tavuğu sallardık, bir naylon bebeği.. Hiç kavga etmezdik. Benim uyumluluğumdan mı?. Yoo!. Derya'mın asaletinden. Annem ile onun büyükannesi sohbet ederken hiç çıt çıkarmazdık. Usul usul, uslu uslu oynardık. Öğlen olmuşsa yemeğimizi yer öğle uykusuna yatardık. Akşam üzeri annem ona alışkın olduğu üzere sadeyağ-reçel ekmek sürerdi, bana da salça ekmek. Onun ekmeğinden canım çekerdi. Ama annem bana yağ reçel ekmek yapmazdı. Kim bilir yağ ve reçel daha kıymetliydi herhalde. Reçel, misafir çocuklarına, evlatlıklara naneli salça ekmek..
Benim gözüm kalırdı, acaba yağ-reçel ekmeğin tadı nasıldı?..
Derya:
*kapının önünde oturup yiyelim mi? dedi.
*olur, ama annem kızmasın, sen izin al.
Derya izin aldı, kapının önüne çıktık. Ona küçük minder koydum, ben eşiğe oturdum. Uslu uslu ekmeğimizi yemeye başladık.
*benimkinden ister misin?.
*isterim ama :(
*al bir kere ısır.
*sen de benimkinden ısır:)
O benimkinden ısırdı, ben onunkinden. Onun ağzının kenarı salça oldu, benim ağzıma reçel tadı doldu.
*ziftin pekini yiyesice, kandırdın mı çocuğu?. O misafir!.
Zaten bir ısırıktı topu topu, onu da yutamadım. Yutacağıma ağzımdaki lokmayı, korkudan çıkarıp çöpe attım.
Biz hiç reçel yemez miydik, kahvaltıda?. Yerdik. Yağ?. Bak onu yemezdik. Ekmeğe sürmezdik. Sadece yemeğe konurdu sadeyağ. Margarini ise hiç bilmezdik. Zeytinyağının içine kekik döker, limon sıkar, ekmek banardık. Peynir zeytin ise çok kıymetliydi.
En az 3 lokmana katık edeceksin zeytini derdi annem. Reçelin suyuna az ban, tanelerini bitirme, yağa değdir çek ekmeğini. Peyniri zaten kış aylarında sobanın içine maşa sokar kızartırsam yiyebiliyordum. Böyle sobaların olmadığı zamanda peynire el sürmezdim. Yumurta?. O nasıl bişey ki?.
Yağ-reçel ekmeğin tadını merak ederdim. Çocukluk işte.
Komşu kadınlar, camdan cama seslenirdi akşam üzeri:
*Komşuuu!. Huu. Çayım taze, çocuklara da yağ-reçel ekmek yaptım. İn kapıya da akşam sefası yapalım..
*Evladım koşma, terleyeceksin, sonra soğuk su içiyorsun, hasta oluyorsun. Gel bak yanıma, yağ ekmek yaptım sana..
Bence o ekmeğin tadı değildi merak ettiğim. Ne mahalledeki çocuklar, ne de Derya yerken. Asıl merak ettiğim, annelerin bunu çocuklarına nasıl oluyor da söylenmeden hazırlayıp yedirdikleri. Benim annem niye öyle değil ki?.
*üzülme dedi, Derya'm. Bir lokma sakladım sana.
Ama benim çoktan iştahım kaçmıştı arkadaşım..
Not: Bu gün hâla çok güzelmişsin. Sevgili Google'dan aradım buldum seni. Fotoğraflarına baktım, sana hayran kaldım. Sonra tablolarını gördüm. Şahane tablolar yapan bir sanatçı olmuşsun. Eee çocukluğundan belliydi, hani derler ya 'Olacak çocuk, çekirdeğinden bellidir'. İçim bir tuaf oldu.. geçmişten bir iz, nereden hatırlayacak ki? beni diye düşündüm. Şu satırlarda yazdığım kişiler unutmuştur bile beni. Ama ben unutmadım hiç birinizi..
Birgün Yine bir gün maillerimin arasında ben seni bildim, babaannesinin elinden tutup onun ahretliğine ziyarete gitmeyi çok seven çocuğu hatırladın mı? bil bakalım ben kimim mesajını görünce çok mutlu oldum. Birkaç isim saydım biri de sendin Derya'm. Çocukluk günlerimden, acı-tatlı hatıralarımdan tatlı bir esinti bıraktın gönlüme. Blog dünyasında değilsin, galiba tesadüfen rastladın yazılarıma. Rastladığın için teşekkür ederim. Beni bulduğun için teşekkür ederim. Daha sonra tekrar yazıp halimi hatırımı sorduğun için teşekkür ederim..
Gurur duydum seninle..
Sevgili Derya'm...
Bazen birileri bizi unutur; bazen de biz birilerini. Hayat böyle bir şey.
YanıtlaSilUnutmamak istiyorum unutuyorum, unutmak istiyorum bu kez de unutmuyorum. Gerçekten hayat böyle işye Yolcu'm.
SilTeşekkür ederim....
Öpüyorum seni. Hayatın sonuna kadar mutlu yaşa sen...Yarın senin şerefine yağlı-reçelli ekmek yiyeceğim.
YanıtlaSilCanım benim teşekkür ederim. Ama biliyormusun o günden sonra bir daha hiç denemedim yağlı reçelli ekmek. Hala yiyemem. Ve tadını bilmiyorum...:(
SilSevgilerimle Füsuncum..
canıım nefesimi bile sessiz sessiz alarak okudum yine aldın beni benden yüreği zengin kalbi güzel merhametli arkadaşım mucuk..
YanıtlaSil:))))
SilSeverim ben seni. Canım benim. teşekkür ederim. Çok hemde çok çok...
Merhabalar.
YanıtlaSilİnsanın geçmişe dönüp bakınca özlemle anabileceği hasretle yadedebileceği güzel anılarının olması çok güzel bir duygu. Size ait olsa bile, bu güzel anıların beni etkilediği kadar, tüm okuyucularınızı da derinden etkilediğine inanıyorum.
Kaleminize ve yüreğinize sağlık ve mutluluklar dilerim.
Selam ve dualarımla.
Çok teşekkür ederim bu güzel yorumunuza Recep bey. selam ve saygılarımla..
SilAh Vuslatım merakla, ilgiyle okudum anılarını yine. Derya ile yaşadıklarını unutmayışın, o reçelli, yağlı ekmek yiyişiniz, sonra birbirinizi bulmanız öyle güzel ki.
YanıtlaSilÖpüyorum seni çok.
Aslında o beni buldu Aslıcığım. tesadüfen okumuş ve bana mail attı. Çok mutlu oldum çok..Bende seni öptüm canım benim..
SilMerhaba,
YanıtlaSilyağ ve reçel kahvaltı da en sevdiğim tatlar ama bu güzel ve kalbe dokunan yazıyı okuyunca bundan sonra her yediğimde ağzından o bir dilimi çıkarmak zorunda kalan o küçük kızı hatırlayacağım.
Sevgiyle kalın.
Canım benim çok teşekkür ederim bu güzel yorumuna : Sevgiyle sarıldım sana..
SilYine yüreğime dokunan anılarını , bir solukta okudum Vuslat'ım .
YanıtlaSilDerya hanımın sitesini inceledim , gerçekten çok güzel resimler yapmış . Yıllar sonra tekrar haberleşmeniz ayrı bir mutluluk veriyor .
Plastik bebeğinle olan küçüklük resmine bayılıyorum ve seni tüm sevgimle kucaklıyorum .
Mutlu haftasonları canım benim .
Canım Zeynepciğim, çok teşekkür ederim Deryanın beni bılmasına bende çok mutlu oldum..Sevgilerimle canım benim..
SilVuslatım yine tadı damağımda kaldı. Senin yazılarını okurken, mekanı canlandırıyorum gözümün önünde, sen oluyorsun yengen, ablan oluyor... Saadet anne ve Kamil baba da var:) Çünkü hepsinin resimlerini gördüm ya:)) Kısa metrajlı filmler gibi, senin yazıların ben okurken.:) Bazen çok kızıyorum, küçücük bir çocuğun hatıralarında, tatsız anılar bıraktıkları için bazılarına... Sonra Büyük dayın geliyor aklıma, her şeyi kapatmak istercesine, çırpınıp duran... Ne diyeyim bilemiyorum.:( Şu reçel-ekmek beni kalbimden vurdu. Seni seviyorum arkadaşım. Gücünün kaynağı çok belli. Hayranım sana.
YanıtlaSilBende sana. Canımsın:)))
SilSevgilerimle arkadaşım, çok çok sevgilerimle..
Bu gün yürüdüm saatlerce.....Kendimi bilmeden,işte öylesine kendi halimde..Yürüdüm...yürüdüm....Aklımda geçmiş zamanlar,sızılarım,ağrılarım,yıkılmışlıklarımla...Yürüdüm saatlerce kendimi bilmedenVe yine oraya geldim... Yaşlı çınarımın altına..Oturdum sırtımı dayadım ona.!Başladım çınarımla konuşmaya...Yaşlı gövdesi iki kol olmuş gök yüzüne uzanan...Kökleri toprağın diplerine uzanan.!Bir o kadar heybetli,bir o kadar mütevazi..Ve sessiz..Ahh benim ulu çınarım,neden sessiz,neden durgunsun..!Neden kesik dalların..?Senidemi budadılar ben gibi..Göklere uzanan kolların neden yok...?Yaprak vermez olmuş,gövdesi soyulmuş...Yüreğim gibi...Ahh ulu çınarım senki asırlara karşı durup..Rüzgarlara,yağmurlara,fırtınalara meydan okudun..!Yuva oldun göçmen kuşlara, "ben gibi"Sakladın gizledin dallarında,kucakladın can gibi.!Şimdi dertleşsem seninle anlarmısın beni?Bana masallar anlat tıpkı eskisi gibi..Rüzgarda fısıldayan yapraklarınla..Anlat yaşlı çınarım anlat,anlatki dinleyeyim seni..Ben göz yaşıyım,sen ise söz yaşı..Neden suskunsun yaşlı çınarım..Susma...!!!Sen susarsan yanar benim yureğim.Hem bak gidecek yerim yok.Sana geldim işte,sırtımı sana dayamağa..Sen ki asırlara meydan okudun ulu çınarım..Ne olur durma öyle...Hep merak eder,düşünürüm neden gövden ikiye ayrılır..?İki dal verirsin gövdenden...Sadece iki dal...Üç dal veren çınar nadirdir..İkiye ayrılır önce bedenin,sonra iki dalda filizlenirsin..Boy verirsin asırlara,zamana meydan okur gibi...!Susma çınarım,susma anlat banaBu muhteşem görünüşün hasretin,kederin mi?Yalnızlığı,anlat bana.Bütün ağaçlar yana yana iken..Neden uzak çınarlar ben gibi..?Sanki ben yalnız yaşar,yalnız büyür,yalnız ölürüm der gibi...Oysa bilirim hayat verirsin tutunduğun toprağa.Damar damar can verirsin.Bilirim dalların yuva olur kuşlara..Yaprakların korur onları.Kartallardan,baykuşlardan,vahşi olan "insandan"...!!Şimdi alsan beni koynuna...Kapatsam gözlerimi alırmısın beni yalnızlığına..?Çınarım,ulu çınarım,sen varsın bir bende "ben" gibi....03-02-2014Muammer Aygün
YanıtlaSilSana cevabim buydu gardasim sitede yazmistim uzunca bir aradan sonra ben izlerin peşinden giden bir kalemim. ....
Teşekkür ederim Muammer bey umarım en kısa zamanda daha sık paylaşımlarınız olur blog'da. Tüm sorunlarınızın sonbahar yaprakları gibi düşüp gitmesi, tüm güzelliklerin de dallarınızda yeşermesi dileklerimle. Saygı ve selamlarımı sunarım.
SilVuslatcim, her zamanki gibi hem huzun hem sevinc..arkadasini bulmana cook sevindim inan..herseyi bir solukta okudum..ama tereyagli recelli ekmek kisminda huzunlendim..canim sen nasil birisin boyle bir gun ne olur kitap yap su hatiralarini da basindan sonuna beklemeden okuyum..sevgiyle sarildim keyifli mutlu bir hafta sonu diledim..
YanıtlaSilKimbilir belki bir gün yaparım emelciğim. İnşallah. Çok teşekkür ederim. Sevgiyle sarıldım sana..
Silne kadar sıcak,içten ve duygu yüklü bir paylaşım.keyifle okudum .sevgiler
YanıtlaSilCanım çok teşekkür ederim güzel yorumuna. hemde çok çok. Teşekkür ederim. Sevgilerimle.
Silsonunda hoşgeldiiin bloguna.
YanıtlaSil:)
bak ne dicem şimdi aslı'da yorum yapmışsın ya bak ama yanıtladım ki seniii.
:))
Gidip okuyum desemde gittim çoktan okudum ki:))
Sil:) hepsini okumuşsundur gibi gelmiştir ama hepsini okumuş olman olanaksız amaaa. çünkü yazıların tümü 2011-2012 yıllarına ait. blogumdaki ilk yazılar bir kısmı. 2011 yılında sen yoktun kiii :))
YanıtlaSilSevgili Deep; ben 20 Aralık 2011 'de açtım blogumu. 2011 yılından kalan 11 gün boyunca dolandım durdum, kırmızı Michelangelo Antonioni'nin Blow up-Cinayeti Gördüm afişi dikkatimi çekti. Yani yorumumu biraz blow up yaparsam ben kim bu diye girip baktım. Birçok yazını geri dönüp dönüp okudum. Hatta bazılarına hayran kaldım..Hatırlıyorum. Sadece ben seni okudum ya üye olmayı yorum bırakmayı daha doğrusu blogcuların yaptıklarını daha sonra öğrendim. Ben sana yorum bırakır veya üye olursam sen beni farkedermişsin. O zamanlar çok sık görüştüğüm ve bana blog açan arkadaşım ''Güzel Günler-Luckluke' öyle dedi. Ve ben birçok arkadaşı gezerken her zaman seni ziyaret etmeyide kendime hobi edindim. 2012 yılının şubat veya martında da sen bana düzenli uğramaya başladın. Dolayısı ile ben 2011 yazılarının birçoğunu ve 2012 yazılarının hepsini okudum. 2012 yazılarını gün olarak kaçırsam bile özellikle o zamanlar Amerikada olan kızımla konuşma saatlerimi gece yarısı yapardık ve ben o arayana kadar seni okurdum..Bilmem anlatabildimmi?. Her yazıya yorum yapamasamda zamanında seni ve birkaç arkadaşı geç okudummu geriye dönüp de okuyorum..
SilBilmem blow up- büyütülmüş geniş anlatılmış bir açıklama oldumu meeee'm..
:))))))) seni seniiii, bilmiyodum bunlarıııı. güzel günler, peki, okuyomudu ki bilokumu, kimse yaniii :)
SilBen okuyodum da yorum bırakmam gerektiğini sonradan öğrendim:)) Çünkü Luck yavaş yavaş öğretti bana..
SilŞimdi de hayatımdan çekip gitti. :( Blogunun okuyucusu bile değilim artık ne yazıkki:( Giremiyorum..
Ama yinede bana bu blogu kazandırdığı, sizler gibi arkadaşlar edinmeme vesile olduğu için müteşekkirim kendisine..
Ah Ablacım hep diyorum ya sana, ne güzel hatırlıyorsun. İnce ince detay detay. Maşallah.
YanıtlaSilŞunu anlamadım, Derya yazılarını bulmuş, senin olduğunu anlayıp sana mail mi attı. İşte bu tüylerimi diken diken etti.
Geçmiş adı üstünde işte Ablacım geçmiyor işte, çok duygulandım yine.
Evet Sevdacığım, Derya hatıralarımı yazarken kullandığım ve bizim büyüdüğümüz o sokağın fotoğraflarına raslamış internette. Açıp okuyunca (e-mail adresimi iyiki blog başındaki stunda belirtmişim) bana mail attı ve ben seni tanıdım senle oynadığımız zamanları ve beni de sen bakalım hatırlayacakmısın dedi. İşte ben o maili cevapladım derken biz geçen yıl-2013 eylül-ekim gibi birbirimizi bulduk. Aramıza yıllar, yollar girsede ben onu hep çok sevmiştim o da aynı sıcaklık ile bana karşılık verdi. İşte şimdi arada mailleşiyoruz..
SilHayat çok güzel. tesadüfler çok güzel..
Teşekkürler yorumuna canım benim..
Ne kadar güzel bir anlatım. Sade ve sıradan ve bir o kadar da sen!... Sevgili vuslatcığım geçmişlerimiz hüzün kokuyor,özlem kokuyor, acı elem, keder kokuyor. Bir solukta okunan bir olayın aslında bir ömre bedel bedeli var. Canım yüreğin dert görmesin. Kalemin daim olsun. Sevgilerimi bıraktım..
YanıtlaSilMutlu kal canım
Sevgili Hanifem ne güzel demişsin bir çırpıda anlatım aslında yıllar yıllar yaşandı ve yaha hissedilerek yaşatılıyor..Teşekkür ederim güzel yorumuna. Teşekkür ederim güzel kalbinden geçirdiklerine..Sevgilerimle..
Silaaa arayıp bulup görüşseneeee konuşsana ne güzel bişiii.
YanıtlaSilçocukluğumu köyde geçirmeyi isterdim yaaa.
ne hoş böyle yazman yaa. o minik ayrıntılar, plastik bebek, tayyörler vb.
bunları bi kitap yapıp çocuklarına hediye etmelisin sonra.
:)
:))
Silmailleşiyoruz fırsat buldukça..
Kitap yapma konusu senin uzmanlık alanın, yapacak olursam sana danışırım:)
dünkü yazımı neden atladın kiiiii :))))
YanıtlaSilİşim vardı sonraya kalmıştı:)
SilAh o geçmiş, ah bu eski sızılar...
YanıtlaSilYağ-reçel-ekmek hiç sevmezdim küçükken, yemezdim. Ama şimdi şu satırları okurken içime öyle bir sızı düştü ki, alsam elime bir dilim ekme, sürsem üzerine yağ-reçel, hem ağlasam hem yesem... Yüreğim sızladı inan, küçük bir çocuktun sen, neden bu kadar vicdansızdı ki o insanlar?
Ablacımm yüreği güzel insan, arkadaşını bulmana çok sevindiğim kadar, eskileri bu kadar net hatırlamana üzülüyorum senin adına...
Dostluğunuz daim olsun, güzel anılarda anın birbirinizi Derya'nla. O güzel yüreğinin sahibine emanet olasın canım Vuslat'ım... Öpüyorum yüreğinden...
En kötü huyum mu desem en güzel huyum mu veya özelliğim mi desem bazen anları, yaşamda beni etkileyen olumlu veya olumsuz şeyleri film şeridi gibi kare kare hatırlıyorum..
SilBir daha ağzıma hiç yağ-reçel ekmek sürmedim. Ve hala yiyemem. O gün çıkarıp atana kadar yutmadığım lokma kaldı ya ağzımda bir tiksinti oldu. Hala çok hızlı yemek yerim, eğer bir lokmayı uzun çiğnersem midem bulanır. Ah o çocukluk günlerim birçeok iz bıraktı bende:((
Bende seni öpüyorum canım benim..
Yorumum bir türlü çıkmadı olsun...
YanıtlaSilVuslat'ım kocaman yürekli arkadaşım benim....
Elifciğim canım, canın sağolsun..Güzel görüşlerin için asıl ben senin yüreğini severim..
Silİnsan geçmişteki yaşamı nasıl olursa olsun özlem duyuyor. O saydığınız köy ürünlerini gençliğimde yemezdim. Kıymetini bilememişiz. Şİmdi de olsa da hep öyle şeylerle beslensek diyoruz. Çoklu bayanın oolduğu fotograf dikkatimi çekti. Hepsi uzun boylu hanımlar ve de çok şıklar.
YanıtlaSilEvet işte kıymet bilmediklerimiz kıymetli oldu şimdi İlhan bey..Ama çoğu için iş işten geçti Genleri bozuldu, organikliği kalmadı..
SilEski hanımlar gerçekten daha hareketli daha katılımcı bir günlük yaşam içindelermiş dolayısı ile hepsi daha endamlı. Bizler masa başına hapsolmuş günlük hayatlarımız, otomatik makinalarımız vs. nedenlerden dolayı hantallaşmış ruh ve bedenleri taşımaktayız..
Selam ve sevgilerimle..
Sevgili Vuslat ben de dost bahçesinden arkadaşım Emel'e katılıyorum bir kitap haline getirsen anılarını vallahi keyifle bir solukta okunur yazma dilin çok akıcı,okurken geçmiş anılarını büyük keyif aldım yüreğine,paylaşımına sağlık arkadaşım,sevgi ile kal.
YanıtlaSilSevgili Macide2m birgün belki kitap olur ama ne zaman bilmiyorum. Bakalım hayırlısı..Güzel yorumun için teşekkürler..Sevgilerimle..
SilAnıları yazmak ve yeniden yaşamak şansına sahip olmak güzel bir duygu.
YanıtlaSilSaygılarımla.
Çok doğru Hüseyin bey, hatırlayabilmek acı veya tatlı farketmez o günleri yeniden yaşamak gibi. Ve ben yeniden yaşamay, yaşlanmaya karşı koymak bir nevi zırh gibi görmekteyim.. Yorumunuza, katkınıza teşekkür ederim. Selam ve saygılarımla.
SilAhh o çocukluk anılarımız yok muu..Keşke hepimizin yüzümüzü güldüren anıları olabilseydi :(Kıyamam sana yaa küçücük yüreğine ne büyük şeyler sığdırmıssın o yaşında..Çocukken büyüyüp olgunllaşmak zorunda kalmışsın..Eski resimlerdeki hanımların şıklığı ve zerafeti hep hoşuma gitmiştir..Ne kadar da düzgün hepsi..
YanıtlaSilTel dolaplardan bahsetmişsin canımm..Eskiden hemen her evde vardı onlardan..Bizim de vardı..Kuru erzaklarımızı oraya koyardık hep..O yıllara götürdün beni de..aha çokArkadaşını bulmana çok sevindim canım..Ne güzel bir tesadüf olmuş..Son olarak da kitap yaz diyorum mutlaka..Bunca anı gün yüzüne çıksın ,daha çok insana ulaşsın ,senin güzel anlatımınla canlansın..Kocaman öpücüklerimi ve sevgilerimi bıraktım canım..
Zeynepciğim çok teşekkür ederim değerli yorumuna. Evet neler sığdı bu yüreğe acı tatlı doğru yanlış güzel çirkin olumlu olumsuz neler neler..Hayat böyle bir şey işte.. Herkese farklı farklı anılar depolamakta, bazen küçük benzerlikler veya nüanslarla kişileri birleştirmekte..
SilBende sana sevgi ile sarıldım canım benim..
Sevgili Vuslat. Senin cok vefali bir insan oldugunu dusunuyorum boylesine geride bakip herkesin nerede nasil oldugunu merak etmen bana bunu gosteriyor. Senin gibi arkadasa can kurban. Sevgilerimi gonderiyorim.
YanıtlaSilŞule'm canım benim güzel görüşün, hakkımdaki olumlu düşüncen için teşekkür ederim. Ah elimden gelsede kaybettiklerimin hepsini bir bulabilsem..
SilCanımsın bende sana sevgilerimi gönderiyorum. Çok öptüm:)
o zamanları hatırladım da vuslatım...
YanıtlaSildüpedüz kıtlık gibiydi şimdiye göre,ki
ne kıtlık anlatırdı anneannem...
salça ekmek....
evde bilmezdik ama,
yatılı okulda görmüş ve defalarca yemiştim...
.
oy oy...ne günlerdi...
yeni yaşını kutluyor,sevgiyle kucaklıyorum:)
Biz Egede çok domates içinde yetiştiğimizden midir nedir bizde salça olurdu tabii öyle çok sürülmezdi ama bıçağın ucu ile incecik sürülür açlık giderilirdi. Evet yokluk çoktu, idare etmeler çoktu. Ama işte bir çocuğa verilip diğerinden sakınılınca böyle hatıralarda izi kalıyor..
YanıtlaSilGüzel yorumuna candan teşekkürler Cepaynam..Sevgilerimle..
Hatıraların ayak izlerini okurken yavaş yavaş, tekrar tekrar okuyorum ki çabuk bitmesin diye. Hayat bazen çok garip gerçekten...
YanıtlaSilDemi:) tesadüfler hayatta güzel hoşluklar yaratıyor. Canım benim sevgiyle kucakladım seni..
YanıtlaSilYazılarını okurken analığını bulup dkövesim geliyor.Çok ayıp bana ama ne yapayım ki öyle hissediyorum.Keşke unutabilseydin.Senin için bunu diliyorum. Sadece güzellikleri hatırlamanı,gerisini unutmanı...
YanıtlaSilCanımsın :)) çoktan ölmüş...Güzel kalbin için teşekkürler...
Sil