31 Mayıs 2012

İŞTE O DÜNLER, GEÇMİŞTE KALAN GÜNLER.. -23





Kınalı koyun, kınalı kuzusunu ne zaman kokladı?.
Karşılaşma nasıl gerçekleşti!!. Ağustos, Eylül, Ekim ne çabuk geçti, gitti?.

Tan yeri ağarıyor. Sabah ezanları okunuyor. Uykumda kapı çalındığını duydum. Rüyamı görüyorum. Babam ve annem kalktılar, bana sen yat dediler.

Kulaklarımı kabarttım dışarıyı dinliyorum, açık sokak kapısından gecenin sessizliği doldu yatağıma. Birde seher kuşlarının şakıması, kumruların kıkırdaşması..

Kumrular cami duvarında..

Ezan okunuyor, iki adam konuşuyor. Biri babam, diğeri kim?. Annem kalkma dedi, kalkamıyorum. Dinlemezsem çok kızar sonra. İkide bir sokağa çıkıldı, eve girildi, oraya koyma buraya koy dendi. Ne oluyor ki aşağıda?.

Ezan bitti. Sessizlik ve merak denen bir duygu odanın içini sardı sarmaladı.. Sessizlik dışarıdan, merak ise benden yükseliyordu. Kim gelmişdi?.

Sokak kapısı kapandı, aşağıdaki konuşmalar fısıltıya dönüşdü. Hiç bir şey duyamıyorum. Yok ara ara birkaç kelime duyuyorum. Yüksek sesle konuşan bir kadın. Annem değil..

*çocuk uyuyor, dedi babam.
sessizlik...
fısıltı...

*uyandırsak olurmu dayı, çok öğsedim (özledim demekmiş), dedi kadın.

Kadın çok yüksek sesle konuşuyor, beni uyandırmak ister gibi.. Sanki bilmiyor mu ben uyuyacağım?.
Annem kalkma dedi, kalkamam ki.

fısıltılar, fısıltılar..
Uyumuşum:( uyuya kalmışım herhalde.

Babam yatağımın baş ucunda;
*hadi kalk kızım diyor bana. Kalk kahvaltı yapacağız. Misafirlerimiz var.

Ne zaman tekrar uyumuşum, neden uyandırıldım erkenden, gelenler kim, ne giydim, aşağıya nasıl indim, misafirlerle nasıl karşılaştım, ne hissettim... bilmiyorum, hatırlamıyorum. Hatırlayamıyorum:((




Kasketli bir adam bize bakıyor. Gözlerinin içi gülüyor, yüzü gülümsüyor..

Beyaz örtülü bir kadın, elbisesi biraz tuhaf!! bana sarılmış ağlıyor..
*kuzum, kıvırcık kuzum.

İçli içli ağlıyor, yanık yanık ağlıyor, sessiz sessiz ağlıyor. Tıpkı benim gizli gizli ağladığım gibi ağlıyor bu kadın..

Kendi bebesinin başında bekliyemedi, onu yeterince sevemedi ama torununu sevdi, ninnisini söyledi..
Bu sarmaş dolaş zaman; ilk ziyaretin karşılaşma anına ait bir görüntümü, yoksa ilk ziyaretin veda anına ait bir görüntümü bunu bile tam hatırlamıyorum. 

Lakin bende ağlıyorum, bağıra bağıra, hıçkıra hıçkıra...

Seni çok sevdim şapkalı amca, örtülü teyzeee:((

./..

28 Mayıs 2012

1453'e, TEŞEKKÜR EDERİM..


Bu gün herkes istanbul'un fethinden bahsedecek.
Bu gün herkes Fatih, Fatih, Fatih diyecek.,
Surlarına bayraklar dikilecek, Haliç'e gemiler karadan indirilecek;
Ve İstanbul Bugün Feth Edilecek.

Ben feth hikayesini yazmayacağım.

Ben müziğin sesini açacağım, Rumeli Hisarında tur atacağım..

Ben müziğin sesini açacağım, hayran hayran grupta İstanbul silueti nasıl birdaha bakacağım.


Ben müziğin sesini kapatacağım ve Fatih'ime, Fatih'lerimize dualarımda binlerce kez teşekkürlerimi, şükranlarımı bir kez daha sunacağım..

26 Mayıs 2012

AŞK KÖPRÜSÜ, CESARET KÖPRÜSÜ..



Tarihi Mostar Köprüsü.. 


Köprünün karşısında oturuyordu güzel kız. Delikanlı ise; için için seviyordu onu.
Kız bu sevginin farkında bile değildi; çünkü karşı tarafın en güzel kızıydı ve onun peşinden koşan çok delikanlı vardı.

Bir taraf Boşnak, bir taraf Hırvat.. Olurmuydu ki?. Fark etsede güzeller güzeli, bu aşk hayat bulurmuydu ki?..

Yeşerirmiydi ki?, yaşayarmıydı ki?..

Her gece usanmadan geçti delikanlı köprüden karşıya.. Dolandı durdu onun tarafında, onun yaşadığı sokaklarda.

Gündüzleri karşının pazarına gitti, en güzel meyvalarını satmadı güzeller güzeli için sakladı. 

İşte geldi, pazar yeri şenlendi, güzelleşti. Delikanlı kendini fark ettirebilmek için her yolu denedi, ama güzel kız onu fark etmeden arkadaşları ile yanından geçti gitti..   




Her gece yıldızlar göz kırparken aşklara, köprü kucak açtı aşıklara. Kimi sarmaş dolaş mehtabı seyretti, kimi bir aşağı bir yukarı seyrüsefer etti. Kimi fısıldaştı, kimi sessizliği birlikte kucakladı. Kimi aşk şarkıları söyledi, kimi de aşkı bulmak için melul melul köprü başı bekledi.




Düğün vardı köyde. Gelin bir tarafta, damat diğer tarafta. Köprü geçilecek, gelin alınıp gelinecek. Köyün bütün güzelleri köprünün bir yanında, düğün alayının gelmesini bekliyorlar.

Bizim aşık delikanlının aklına bir fikir geldi. Güzeller güzeli fark eder belki.  




Köprünün tam ortasındayken düğün alayı, bizim aşık genç trabzanın dışına çıktı. Tüm güzellerin baktığı anda; bıraktı kendisini yemyeşil sulara..

Bundan sonra neler oldu, o aşk nasıl bir yol buldu?, bilinmez..








Bilinen tek şey:

Düğün öncesi, cesaret ve aşkı ispatlamak için köprüden atlamak 'GELENEK' oldu gitti..





Köprüden atlamadı ama 30 sene sonra bile evlenme yıldönümümüzü unutmayarak aşkını kanıtladı:))


24 Mayıs 2012

NE GÜZEL BİR GÜN BU BÖYLE...


Bu gün kalplerin ve gönüllerin doyduğu gün.
Bu gün durup düşünmenin, geçip giden hayatımızı değerlendirmenin ve gönülden yalvararak ruhumuzu tövbe ile arındırmanın günü.
Bu gün nefsimize dur, arzularımıza yeter artık demenin günü.
Bu gün kurtlarla, kuşlarla, çiçeklerle, otlarla kısacası yaradılan her canlının, YARADAN'a şükretme, dua etme, lütfuna sığınma günü..

Bugün mübarek üç ayların ilk kandili 'Regaib' kandili.


Pişmanlığın, af dilemenin, istemenin günü..
Ne güzel bir gün bu böyle..
Yaradandan rahmet iste, merhamet iste.


Ne güzel bir gün bu böyle;
Bazen hazanı, bazen coşkuyu ve rengarenk baharı yaşayan ömrümde, beni özgür kılan, mutlu kılan, dağlarda kırlarda koşmama, bulutlarla, dalgalarla coşmama saygı duyanan, karışmayan, gözbebeğim güzellerimin babişkosu sevdiğim, sevdiceğimle geçirdiğim tam 30 yılın da yıldönümü bugün.




Ya rab; şükürler olsun sana böyle güzellikleri gösterdiğin için bana.
Ya rab; şükürler olsun sana böyle mutlu günler yaşattığın için bana.
Ya rab; hayır dolu mübarek üç aylara tekrar kavuşturduğun için beni, bizi, ÇOK ŞÜKÜR SANA...

Nahvet kılıp nasîb Fuzuli gibi bana
Yâ Rab mukayyed eyleme mutlak bana beni
(Bana gurur verme Fuzuli gibi
Ya Rab bana bırakma asla beni)



22 Mayıs 2012

İŞTE O DÜNLER, GEÇMİŞTE KALAN GÜNLER.. -22


düşünceler'den...

Şimdi benim fuarı öğrenmem, onu düşünmem, onu anlatmam gerekirdi. Ama fuarı anlatmak, fuarı hatırlamak bir başka bahara kaldı. Bir başka zamanın fuar açılışına, başka zamanın hatıralarına...

Neden mi?, şimdi dinleme zamanı. Annemle babam beni konuşuyorlar gibi. Babam:
*gelin çok ağlıyormuş. Kamil; dayı hasat sonu sizi ziyarete gelelim mi diye sormuş mektubunda. Cevap yazmak gerek.
*nerden çıktı bu şimdi, ne zaman geleceklermiş?
*hemen değil 2-3 ayı bulur hasat sonu. Fuardan bir iki ay sonra yani. Köyde iş çoktur şimdi..
*ekim kasım gibi haa. Kışa kalmasınlar da. Kışın zor yatıya misafir. Söyleyecekler mi çocuğa?, yaramaz şey tam alışmışken düzen bozulacak, şımaracak.....

...konuşmalar konuşmalar.

*şımarmaz benim kızım. Hem zamanı değil daha söylemeye gerek yok, anlamaz nasılsa. Zamanı gelince ben söylerim ona. Hanım, sende çocuğun ihtiyaçları varsa gideriver, anasının gözü kalmasın ardında..
*ne diyecek geline, Kamil'e,
*ne diyeceği varmı hanım, onlara da anne der, baba der, bize de. Unutturacak değiliz ya!. Ben münasip dille konuşurum. Çok küçük o daha....

Şimdi ben tam anlamadım. Çocuk kim, benmiyim?. Babam benim kızım dedi. Öylese çocuk benim her halde. Gelin kim, Kamil kim, hasat ne, münasip ne. Kim kime anne, baba diyecek.

O çocuk kime anne, baba diyecek? anneme mi?
*desin.
Babama mı?
*demesin.
Babam benim.. Sadece benim. Benim.

babam sadece benim..

Bu konuşma net benden bahsetmiyordu ancak kalbimde birşeyler kıpırdadı.
KÖY..
Köy ne demek bilmiyorum ki. Ama kalbimde kavak yelleri esti.
Hala çok küçük olabilirim, hala bunları hatırlamaz sanılabilirim. Lakin hissediyorum. O çocuk benim.

Ve bende; çok kısa sürede öyle derin yaralar oldu ki..
Benden daha çok acı günler geçirmiş olanlar olabilir,
Benden daha mutlu yaşayanlarda olabilir.

Bendeki yaraları; bir ben bilirim, birde hafızamdaki ninni sesi, tren sesi, ağlayan bir kadınınsa silinmeyen izi...

                                                                   
Bu ninniyi her duyduğumda nedense o 1967 yılının loş bir anına gider gelirim. Penceremin perdesini havalandıran rüzgarla, geçmiş yıllaradır seyahatim... 
(kimbilir kaç kez paylaşacağım daha) 



Düşünceler'den EDA'ma paylaştığı için, Bekir Üstün'e tam hatıralarıma hitap eden resimleri çizdiği için teşekkürlerimle.. 

21 Mayıs 2012

SİL(e)MEDEN. NEDEN?


Sil(e)meden geçen günlerimi bir düşündüm, döndüm dolaştım bin düşündüm. Ne çok şeyi silememişim gördüm üzüldüm.

Beni ben yapan şeyler, anılarım, doğrularım, yanlışlarım. Ben onlarla varım, onlarla yaşayacağım. Malesef beğendiklerimi saklayıp beğenmediklerimi atamayacaklarım, kısacası sil(e)mediklerim, silemeyeceklerim.

Mesela VEFA'sızları silemedim. Çok değer verdim, dostluk gösterdim, başköşeme yerleştirdim, imkanlarımı paylaştım, kıskanmadım, onunda olsun dedim, okadar ki başkalarının mutluluğu mutluluğum oldu!!;

Karşılığında ne aldım?: 

Vefasızlık...Tokat, ihmal, bol bol eleştiri, haksızlık, bencillik, iki yüzlülük, itham, kabul görmeme, küçümsenme... bunları diploma olarak başucuma astım.

Ben ne hatıralarımın acı tatlı izlerini sil(ebil)dim, nede VEFA'sızları.

Ne isterdim biliyormusunuz??:
Ya hayatımın birkısmını,
Yada, kendimi anlatamadan yazdığım şu yazıyı DELET'lemek.

Ama ne geçmiş DEL'lenir, ne sözler sil'inir.

SİL(e)meden geçen gidenlerin arkasından bakılır, NEDEN sorusu hep aklıma takılır.

Neden ben ve neden SİL(e)meden:((

  Sil(e)meden ancak bu kadar DEEP'im ve NURSALKIMI'm. Siz hayatımda olunda ben be DEL'i kırar atarım..:))
Yazısında SİL-yaz olmayan herkesi buraya beklerim...

17 Mayıs 2012

İŞTE O DÜNLER, GEÇMİŞTE KALAN GÜNLER.. -21


Fuar günleri.. -21



Siz hiç ağlarken; gülermiş gibi görünmeyi bilirmisiniz?.
Ağlarken gülermiş gibi görünmeyi bir ben bilirim, birde yukarıdaki şu çocuk..

Kan damlasa da göz pınarlarından, güldürmek ve güler görünmektir aslolan.

Yanlız kalınca ağlıyorum, ayak sesi duyunca da gülüveriyor..

Sıcaklardan sokaklar boşalıyor, benim yanlızlığım da git gide artıyor. İnsanların çoğu yazlığına, köyüne, kasabasına kaçıyorlar. Biz ve birkaç komşumuz evlerimizdeyiz, mahallemizdeyiz.

Öğleden sonraları, babamla pulları birlikte sayar olduk. Kucağına oturtuyor beni, başlıyoruz saymaya, 1-2-3,....,8 tabaka. Her tabakada 25 pul var. Ona göre topla, çıkar. Babam rakamları tek tek söylerse yazabiliyorum. Ben rakamları yazarken de babam, sırtıma bakıyor böcek kaçmışmı diye, kollarımı, bacaklarımı inceliyor bilmemki niye?..

*dışarı çıktınmı bugün, merdivenden düşmedin demi. Bir yerin acıyormu?.
*dışarda oynadım ama, merdivenlerden düşmedim baba. Hiç bir yerim acımıyor. Hadi söyle başka hangi rakamı yazacağım...

Babam uzun bir süre gözledi beni. Şimdi düşününce anlıyorum ki; atın çitmelediği ilk gün anlamıştı her şeyi.

Yazın ortalarındamıydık, sonlarında mı bilmiyorum ancak günler artık çok güzel ve çok hareketli geçmeye başlamıştı, bunu hatırlıyabiliyorum..
Seyyar satıcılar arabalarını, tezgahlarını boyadı, tamir etti, yeniledi.




*gel küçük sende gel, son macunlar bunlar, macuna gel macunaaa. Renkli menkli macuna gel.
Macuncu bir süre bizim sokaklara gelmeyecekmiş. Fuar'a çalışmaya gidecekmiş. 

Sıcaktan kaçanlar ya geri döndü, yada dönmek için acele etmekteler..Macuncu giderken onlar gelecekler!.
*kızz duydunmu Behiye Aksoy, Manolya'da çıkacakmış.
*hadi ordan Manolya Zeki'den başkasını çıkarmaz.
*Zeki kadın elbisesi giyecekmiş sen asıl onu duydunmu?
*aaa, aaaa tu tu tuu daha neler!!.
*......abla Çamlığa gidelim mi?, ben en çok Müzeyyen Senar'ın şarkılarına hayranım.
*bende Göksel'e baygınım.:)
*ayol o assolist bile değil.....
*olsun solist altı ya. Yakında assolist olur gör de bak..

Daha fuar açılmadan sohbetler şenlendi, evler şenlendi, İzmir şenlendi.

Herkes heyecanla bekliyor, iki-üç gün sonrası için baklavalar yazılıyor, dolmalar sarılıyor..

Sözü burda kesmeli, mutlaka hergün ENTERNASYONAL FUAR'a gitmeli. (fuar ne oluyor ki?)

15 Mayıs 2012

İŞTE O DÜNLER, GEÇMİŞTE KALAN GÜNLER.. -20



Attan düştüm.. -20



Attan düştüm annem, sıkı sıkı sarıl bana.
Canım yanıyor annem, bu at çok fena..


At istiyormuyum?, hayır..
Ben ata binmek istemiyorum. At çitme atıyor, üstünden düşürüyor.
Baldırlarım, bacaklarım çok acıyor. Babam gelene kadar geçse bari. Çünkü atın bana çitme attığını söylersem babama, annemde kızacakmış çok fena..
Biliyorsunuz sabah saatleri, at üstünden attı beni.
Her zamanki gibi öğleden sonra, babam eve geldiğinde kapıda karşıladım onu. Hiç demedim at beni dövdü diye. Hiç belli etmedim. Ben merdivenlerde oturmaya gidiyorum dedim.


Merdivenlere oturdum!!, kendimce mutlu mesut hayaller kurdum. Ben ne güzel bir çocuktum.


BÖYLEYİM, ÇOK GÜZELİM


veya böyle,


böyle,


Belkide böyle. Onlarca güzel kız çocuğu hayal ettim, ben böyleyim diye..


Hiç güzel değilim..

Şimdi canım yanıyor ya böyleyim böyle..

Ben güzel falan değilim, çirkin bir prensesim.



Daha fazla oturamayacağım. Hatırlayamayacağım, anlatamayacağım. 
Ağlayacağım!!!. 


Ağlaya ağlaya eve gittim. Keşke erken kalkmasaydım bu sabah. Keşke at istiyorum diye tutturmasaydım.

*ne oldu niye ağlıyorsun? dedi babam.

Attan düşmedim, merdivenden düştüm. Tahtadan at, sopadan at dövmedi beni, çitme de atmadı, ben kendim düştüm. Merdivenlerden düştüm.
Ellerim acımıyor, sadece bacaklarım, baldırlarım. Vaz geçtim, at mat istemiyorummm.

Babam bir anneme baktı, birde bana. Fazla anlam veremedi böyle içli içli ağlamama. Elimi yüzümü yıkadı, kocaman kollarını bana doladı, başımı okşadı.

Sıkı sıkı sarıldı, kimbilir belki herşeyi anladı, belkide hiç bir şey anlamadı?..

Bugün daha fazla hatırlayamayacağım, bugün sadece için için ağlayacağım..


./..

14 Mayıs 2012

SON BAKIŞ...

Sen hergün hayata; yine, yeniden ilk kez görüyormuşçasına bakarken,

Onlar; hergün hayata, hep hep hep son kez görüyormuşçasına bakıyorlar.. 



Bu bakış son bakış.
Serde gitme mecburiyeti varken, Kaderde belki de dönememekde var..


Tarih 3 Mart 1992 Kozlu'da 263 madenci, 1 Haziran 2006 Dursunbey'de 17 madenci, 11 Mayıs 2002 yine Dursunbey'de 14 madenci, Mustafakemalpaşa'da 19 madenci, Soma'da 2 madenci, ..... ilçesinde 4, ...... ilçesinde (malesef böyle devam etti gitti) 5 madenci hayatını kaybetmişdir. 


Madenciler hayatlarını kaybettiğinde;
Omuzdaşları, sevgili arkadaşları, başka cansız can çıkmasın diye ümitle, dua ederek dışarda yardım etme sıralarının gelmesini bekleşirler..



Onlar, aş için, iş için can verirler..
Onlar, Karaelmas'a can verirler, canlarını da Karaelmas'a..



Evlerinde menemen pişsin diye, domatesi ısırdılar, soğanın cücüğüne vurdular, biberin acısıyla yandılar.

Evlerinde yemek pişsin diye, yumurtanın kabuğunu yerin yüzlerce derininde soydular.

Sen masanın başında çalışırken, onlar yeraltına sofra kurdular.




Hangi güç insanı meçhule indirir. Hangi sebep korkuyu yok edip yüzleri böyle gülümsetir. 




Nice hikayeleri var onların. 
Kimi yeni evlendi, kimi nişan yüzüğünü takar takmaz madene indi.
Kimi abisinin, babasının yerine vardiya değişti,
Kimi bir maden kazasından kurtulup, başka bir şehrin madeninde can verdi. 




Kafeslere (asansör kabini) biniyorlar, dönme umuduyla el sallıyorlar hayata bir kez daha.
Vardiya başlıyor Zonguldak'da, Kozlu'da.
Soma, Tavşanlı, Tunçbilek, biraz daha ileride Kepsut'la Dursunbey'i de bilmek gerek.
Mustafakemalpaşa'da maden patladı, Zonguldak'lılar kurtarma için kazma kürek topladı.

Vagonlarla iniyorlar madene, dönüşleri acep nasıl, nereye, kaç kişiyle.

Belki son kez bakıyorlar, belki de plaket onlar olacaklar, asla bilmiyorlar..



Tüm hayatını kaybeden madencilerin anısına, Zonguldak'daki 'Madencileri Anma Anıtı'..

Resimler TKİ yayını ve internetten alınmıştır.

Güncelleme:

Soma'da meydana gelen (13.05.2014) elim kazadan sonra gelip tekrar tekrar ah 2 yıl önce şunu şunu da yazsaydım dediğim yazım.. :( .

Tüm maden şehitleri mekanınız cennet olsun, nur içinde yatın..

16.05.2014.

13 Mayıs 2012

TÜM ANNELERE...



Tüm annelere armağan olsun.
Yavrularınızla nice mutlu yarınlara...

Rastlarsan gözleri yaşlı yavruna. Suçuna bağışla sarıl boynuna. Biz bize yaşarken geldik oyuna. Eller kadir kıymet bilmiyor Annem Senin kadar kimse sevmiyor ...
SENİN KADAR KİMSE SEVMİYOR ANNEM..

11 Mayıs 2012

GÖNÜL KALEMİNDEN VUSLAT..

Gönül Kalemi Vuslat'ı yazmış. Onun dağ olmasını, güneşi karşılamasını, yanlızlığına haykırışını..




"Kuşları görünceye kadar inin. Ağaçları, yemyeşil çayırları, otları.
Çanaklarımdan doğan, kıvrıla kıvrıla akan, serin suları, tertemiz ırmakları görene kadar inin.
Ciğerlerinize bol bol oksijen dolana kadar inin..

Kuşları görünceye kadar, hayatı hissedinceye kadar.

Müziğin sesini açın,

Benim yanlızlığımdan taa uzaklara kaçın.....(Vuslat)"




Zirve olabilmek....
Düşünüyorum bunun cevabını..
Bulutların üzerinde olmak mı..
Ağrının tepesinden boz kırlara bakmakmı?
Dağ olmak neydi acaba...!
Everest olup dünyaya tepeden bakmakmı?
Havasız... ve ıssız...Düşünüyordum da...
Sahi neydi zirve olmak,dağ olmak..!
Mevlana yı bilirim zirvelerde...
Bulutlardan bakıpta...
Sevgi yağmurları ile dünyayı kuşatan.
Yunus'u bilirim ben...
Gönüllere rahman diye akan...


Sahi neydi zirve olmak...!
Gönüllerde iz bırakmak mı acaba..!!
Dostum sen ne Everest ne de Ağrı sın..!
Hepsinden çok daha yüce....
Koca bir dağsın..sevgi dolu sıcacık..
Onlar dünyaya tepeden bakar..
Sendeki dağlar umman misali..
Sevgiyi çağlar,gönüle akar...
Dağlar yüreğin zirvense sevgin...!





Benim gözü yaşlı çınarım..
Sen bilmez sen ben söyleyim
Koca çınarım...
Sırtımı verdiğim sevgi dağım..
Zirvende bulurum ben huzuru...
Nefes nefes çekerim içime...
Sevgi dolu,dostluk dolu soluğu...
Sahi neydi zirve olabilmek...
Himalyalar mı Toroslar mı?
Yoksa güneş olmakmı zirve..!
Gönülleri ısıtarak...!!
Yoksa Kamer olmakmı dostum...
Geceye ışık salarak...!!
Zirve olmak sen olmaktır...

Adam gibi,can gibi...
Hazanda Vuslat gibi....




"Can dostum Vuslat'a ithaf olunur....."
28-04-2012
Muammer Aygün...

Yüzünüzden tebessüm, yüreğinizden sevgi eksik olmasın sevgi yağmurlarında sırılsıklam olmanız dileğiyle.
muammer.

Teşekkür ederim Gönül Kalemi..



Sevgili 'Gönül Kalemi' Everest olmanın ne demek olduğunu sormuş..

Havasız, ıssız, dünyaya tepeden bakmak mı?;

Yoksa,

Sevgi yağmuru olup, gönüllere rahman diye akmak mı?

Everest olmak demek ne dünyaya tepeden bakmak, nede zirve olup güneşi yakalamak.

Sahi o zaman ne demek, Everest olmak?.

 Canlı cansız herkesin ve herşeyin, Rahmanın gücünü bir kez daha görmesi, hissetmesi demek.


Hayırlı sağlıklı cumalar dilerim..