Yaz mı geldi, yoksa kış mı bitti gitti.
Daha çok sokağa çıkar oldum. Annemin de işi çok çünkü. Patikler, hırkalar örüyor, amerikan bezlerini beyazlatmaya yatırıyor. Kundaklar işleniyor, zıbınlar dikiliyor. Ben kah merdivenlerin ilk basamağında, kah o meşhur evin önündeki çocuk grubunun en arka sırasında, bu sokakta oturuyor olmanın hazzını duyuyordum.
Bazen bizim merdivenlerimizdeki Ayla teyzelerin evine okul çocukları gelirdi gruplar halinde. İlkokul çocukları, ortaokul çocukları, hatta liseliler..
Atatürk'ün en yakın silah arkadaşı, İsmet Paşa'nın doğduğu evmiş orası. Bu nedenle, kah Mekke Yokuşu, kah İki Çeşmelik Merdivenleri, kah İsmet Paşa Merdivenleri idi bizim oraların adı.
Aaa Atatürk ha!. Aaa İsmet İnönü'nün doğduğu ev ha!..
Ne güzel. Bak leylek koskoca Atatürk'ün arkadaşını bile bizim sokaktaki bu eve getirmiş ha. Keşke beni de, babamı da o eve getirseydi. Ya da Hamdi bey amcaların evine. Ah leylek ah..
O evin tam karşısında oturmak, gelecek okul çocuklarını beklemek, kurulan kürsüye ve mikrofona hayran hayran bakıp hayallere dalmak en sevdiğim zamanlardan biriydi. Tıpkı bu günkü gibi, bugün bayrammış çünkü. Aslında benim çok fazla 'en çok sevdiğim ve en az sevdiğim zamanlar' var ya her neyse.. Bu okul ziyaretleri de en çok sevdiğim zamanlardan.
Hatta o tiz, kulakları sağır eden zırlama eşliğinde yapılan mikrofon çalışması denemelerini bile çok seviyorum.
Ben de bir gün okula gideceğim, şiirler ezberleyeceğim, İsmet Paşa'nın evinin önünde mikrofon elimde kendimi göstereceğim..Elimi kolumu sallayarak, gözlerimi kırpıştırarak, bazen bağırıp, bazen kısık sesle, sonunda mutlaka ağlayarak şiirlerimi okuyacağım..
O zaman çok alkış oluyor. O zaman herkes şiir okuyan kızın başını okşuyor, o zaman herkes ona afferin cici kız diyerek seviyor da, sevgisini söylüyor da..
Elifin Kağnısı diye bir şiir var. Bir iki kez daha duysam ezberleyeceğim, ama bir türlü ezberleyemedim. Henüz okula gitmiyorum, kitaplarım da yok. Bayramdan bayrama duyuyorum şiiri, ilk kıtaları yada ara ara satırları bilsem de tamamını ezberleyemiyorum..
Büyüyünce adımı değiştireceğim. Adın ne diyenlere Elif diyeceğim. Adımı sevmiyorum. Benim adım ile annemin adı aynı. Niye ki. Bir türlü anlamadım. Herkesin annesinin adı ve kendi adı farklı, ama benimki aynı. Adımı hiç sevmiyorum. Gerçi Faylat'tan iyi. Faylat kim mi?. Galiba yeni arkadaşım, yada yakında onunla arkadaş olacağım.
Gülseren ablaların evinin en alt katına, o karanlık bodrum katına yeni birileri taşınmış..Ne zaman taşındılar, hangi ara geldiler, yerleştiler bilmiyorum. Annemle Havanım teyze konuşurken duydum, kalabalık, fakir bir aileymiş gelenler. Galiba Mardin Kızıltepe'nin bir köyünden gelmişler, yada başka bir yerden. Yakın senelerde fındığa, pamuğa, tütüne veya buna benzer işlere mi gitmişler ne. Sonra bıkmışlar göçebe gibi gezmekten. Birkaç denk yatak yorgan, birkaç parça kap kacak doğru İzmir'e ekmek peşine..Büyük olanların hepsi çalışacak, bellerini doğrultacaklarmış.
*zor... diyor annem. Geçdiğimiz kışta kıyamette odun yok, soba yok iyi idare etmişler. Ev sahibi çocuk çok diye çıkarmış garibanları. Şadi'ler (hala Gülseren ablanın eşinin adından emin değilim, Şadiye teyzeyi diğer oğlu Vecdi beyi, Orhan beyi hatırlıyorum ama Nermin ile Nesrinin, Melih ile Reha'nın babasının isminden emin değilim, ben ona Şadi bey amca diyeceğim.) Kemeraltı'nda fındık satarken, çocuklarına iş bakarken tanımış. Şimdi de bu evi kiraya vermiş, az bir paraya.
*yok... diyor Havanım teyze. Adam tek başına gelmiş buralara, bakmış iş bulabilecek, gitmiş almış karısını, kızını. Geçen gece yağmurda güç bela atmışlar kendilerini Basmane'den buraya. İki yatak iki yorgan birde ispirto ocağı var ortada yanan. Hem ısıtır, hem pişirir.
Zırrrrrrrr, cızzz, ssıııısss, cızcız, cız, zzzııııırr, pıss.
Ay bu sesler de ne. Gaz ocağının sesi, mikrofonun sesi hepsi birbirine karıştı gitti, Dalmış gitmişim işte. Bir yanda yeni komşumuz ve sabah ismini öğrendiğim küçük kızı Faylat, bir yanda kürsü hazır, mikrofon hazır, öğrenciler geldi, bayrağı taşıyacak çocuk kapıya dikildi. Önce bir öğrenci, sonra bir öğretmen daha sonrada müdür günün anlam ve önemini söyledi. 23 Nisan sizin Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınız dedi..
Demek ki bahar geldi, kış bitti.
Annem bir yığın zıbın, bez dikti.
Karşımızda ki kapı, açılır kapanır oldu. Yeni bir komşumuz ve yeni bir arkadaşım oldu. (Ne çabuk?)
Bir kız çıktı kürsüye, saçlarında beyaz iki kurdale. Burası Ata'mızın silah arkadaşının evi, şimdi dikkatle okunacak şiiri dinlemeli:
ELİFİN KAĞNISI
Uzaktan bir ses var,hazin mi hazin.
Semaya inat, sehere kızgın,
Rüzgara dargın.
Bu Elif’in Kağnısı mı ne?
Yavaş yavaş göründü ufukta,
Kocabaş yorgun, aç ama mutlu.
Yaklaştı ses, uzaklaştı umutlar,
Geri gelmez mi varlıklar.
Bu Elif’in Kağnısı,
Gelen kağnıya serilmiş yollar,
Boyun bükmüş ağaçlar,
Selam durmuş insanlar.
Bu gelen Elif’in kağnısı,
Yürü kocabaş ,ıslanmasın mermiler,
Darda kalmasın mehmetçik,
Yetişmemiz lazım sehere,
Gıcırdama ey kağnı,
Duymasın namertler,
Bu gelen Elif’in Kağnısı.
Şair: Mehmet Talip Bilgil
MUSTAFA KEMAL İN
KAĞNISI
Yediyordu Elif kağnısını
Kara geceden geceden
Sanki elif elif uzuyordu inceliyordu
Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar
İnliyordu dağın ardı yasla
Herbir heceden heceden
Kara geceden geceden
Sanki elif elif uzuyordu inceliyordu
Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar
İnliyordu dağın ardı yasla
Herbir heceden heceden
Mustafa Kemal´in Kağnısı derdi kağnısına
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifcik
Nam salmıştı asker içinde
Bu kez herkesten evvel almıştı yükünü
Doğrulmuştu yola, önceden önceden
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifcik
Nam salmıştı asker içinde
Bu kez herkesten evvel almıştı yükünü
Doğrulmuştu yola, önceden önceden
Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif,
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar
Kocabaş çok ihtiyardı çok zayıftı
Mahzundu bütün Sarıkız, yanısıra
Gecenin ulu ağırlığına karşı,
Hafiftiler, inceden inceden
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar
Kocabaş çok ihtiyardı çok zayıftı
Mahzundu bütün Sarıkız, yanısıra
Gecenin ulu ağırlığına karşı,
Hafiftiler, inceden inceden
İriydi Elif kuvvetliydi kağnı başında
Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri
Kınalı ellerinden rüzgar geçerdi daim
Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına
Alını yeşilini kapmıştı, geçirmişti
Niceden niceden
Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri
Kınalı ellerinden rüzgar geçerdi daim
Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına
Alını yeşilini kapmıştı, geçirmişti
Niceden niceden
Durdu birdenbire Kocabaş, ova bayır durdu.
Nazar mı değdi göklerden, ne?
Dah etti, yok. Dahha! dedi, gitmez.
Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gıcır gıcır
Nasıl durur Mustafa Kemal´in Kağnısı
Kahroldu Elifcik, düşünceden düşünceden
Nazar mı değdi göklerden, ne?
Dah etti, yok. Dahha! dedi, gitmez.
Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gıcır gıcır
Nasıl durur Mustafa Kemal´in Kağnısı
Kahroldu Elifcik, düşünceden düşünceden
Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş,
Vur beni, öldür beni, koma yollarda beni.
Geçer, götürür ana çocuk mermisini askerciğin
Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım
Bak hele üzerimden ses seda uzaklaşır
Düşerim gerilere iyceden iyceden
Vur beni, öldür beni, koma yollarda beni.
Geçer, götürür ana çocuk mermisini askerciğin
Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım
Bak hele üzerimden ses seda uzaklaşır
Düşerim gerilere iyceden iyceden
Kocabaş yığıldı çamura
Büyüdü gözleri büyüdü, yürek kadar
Örtüldü gözleri örtüldü hep
Kalır mı Mustafa Kemal´in Kağnısı bacım
Kocabaşın yerine koştu kendini Elifcik
Yürüdü düşman üstüne yüceden yüceden.
Şair:Fazıl Hüsnü Dağlarca
Büyüdü gözleri büyüdü, yürek kadar
Örtüldü gözleri örtüldü hep
Kalır mı Mustafa Kemal´in Kağnısı bacım
Kocabaşın yerine koştu kendini Elifcik
Yürüdü düşman üstüne yüceden yüceden.
Şair:Fazıl Hüsnü Dağlarca
Bir kız çıktı kürsüye, gözlerindeki yaş, gururdan mı ne?.
Mustafa Kemal'in Kağnısı mı diyecek, yoksa mermileri Elif'mi getirecek..
Aradan yıllar geçecek, bu sevgi hiç eksilmeyecek.
Dün Zafer Bayramıydı, zafer bizlere bu kağnılarda taşındı.
./..
./..