Son Sarı Yaprak Düşmediyse Şayet, Yaşamak İçin Hâla Bir Umudunuz Var Demektir..
30 Haziran 2013
BEBEK KUĞULAR BÜYÜMÜŞ...
Bakar mısınız?..
Bakar mısınız lütfen. Ne çabuk palazlanmışlar değil mi?. Ne kadar kocaman olmuşlar..
Haydi siz bir gün, iki gün onları izleyin; bende sizleri gezeyim..
Hayat böyle işte..
Doğdun,
Büyüdün,
............ (bu kadar güzel bebeleri seyrederken, üçüncü maddeyi de şimdilik yazmayı vereyim.)
Veni, Vidi, Vici gibi oldu dimi:))
Etiketler:
bebek,
hayat,
Kuğu,
veni-vidi-vici
25 Haziran 2013
İŞTE O DÜNLER, GEÇMİŞTE KALAN GÜNLER.. -45
Ülkü İlkokulu.. -45
Geçen yıl gelmiştim bu okula. Şimdi hatırladım işte. Kayıt yapmadan almış beni Müdür bey. Hani demiş, uyum sağlarsa yaparız bir şeyler, yok olmazsa yaşı tutmuyor zaten, alır götürürsünüz.
Uyum sağlayamamışım!.
Yaşı küçük ama okuyup yazıyor bu çocuk. Biz diğerlerine çizgi öğretirken sıkılıyor, sağındaki solundaki çocukların yapamadıklarını alıp yapıyor demiş öğretmen. Tabi bu durumda kaydımı yapmadılar.
Yaşı küçük ama okuyup yazıyor bu çocuk. Biz diğerlerine çizgi öğretirken sıkılıyor, sağındaki solundaki çocukların yapamadıklarını alıp yapıyor demiş öğretmen. Tabi bu durumda kaydımı yapmadılar.
İşte şimdi birinci sınıftayım. Ben Sakarya İlkokuluna gitmek istiyordum, Ülkü İlkokuluna yazdırdılar maalesef. Sakarya İlk okulu, 1.Beyler sokağına giderken, benim en sevdiğim yere yani 'Konak Çocuk Kütüphanesi'ne bitişik. Okuldan çıkınca ne güzel kütüphanenin bahçesini seyrederdim. Kim bilir içeri bile girerdim belki.. Olmadı.
Cahide öğretmenin sınıfına düştüm. Güler yüzlü, annem kadar olmasa da diğer öğretmenlere göre biraz yaşlı.. Daha genç öğretmenler var mıydı, yada daha güzeller..Evet ama hayır yoktu. Benim öğretmenim en birinciydi. Başımı okşuyordu. Sesi yumuşacıktı. Bal gibiydi yani.
Bal öğretmenim benim..
Sıra olmayı öğrendik..Daha doğrusu nerede sıraya gireceğimizi. Nasıl hiza olacağımızı. Bayrak çeken çocukların kaçıncı sınıftan olduğunu, İstiklal Marşımızın ve Andımızın ne zaman okunacağını.
Anlatılanları dikkatle dinledim. Bütün çocuklar kıpırdaştılar. Kimi salya sümük anne babasına sarılıp ağlaştı. Kimi uzun süre ayakta dikilmekten sıkıldı, kimi konuşulanlardan bir şey anlamadı. Ben her denileni yazdım kafama. Burası çok güzel. Okula gitmek çok güzel. Herkesin anlatılanları unutması çok güzel, benim hatırlıyor olmam çok güzel..
Güzel olmayan şeyler de var benim açımdan. Mesela ismim. Kimse anlamıyor. Niye Zeynep değil adım. Ve yahut Elif, Meltem, İnci, Gönül, Derya. Ya da Tülay mesela. Mesela, mesela Filiz bari olsa. Ama değil işte..
Mesela boyum. Diğer çocuklara göre uzun gibi. Bence değil ama, öğretmene göre uzun. O yüzden arka sıralardan birine oturttu beni.. Orta sıralarda bari olsaydım. Sınıfın hakimi çocuklar hep önde. Arka sıralarda yaramaz erkek çocukları var. Bir de sınıf tekrarlayanlar.
Mesela daha ilk günlerden fark ettim ki tahtayı net göremiyorum. Gözlerimi kısmam, boynumu biraz sola eğerek sağ gözüm ile tahtaya bakmam, yine de göremez isem ikide bir kalkıp orta sıraların yanından görmeye çalışmam gerekiyor.
Bu durumda, diğer çocuklar o kalkıyor bizde kalkarız deyip ikide bir yerlerinden kalkıyor. Ve sınıfta bir kaos, kargaşa, düzensizlik hüküm sürüyor..
Kaynak kim?. Ben..
Benim maalesef..
Güzel, güler yüzlü, güzel sesli öğretmenim ikaz ediyor beni, sürekli..
*Otur yerine çocuğum!!.
Çizgiler bitti. Fişler, Cin Ali'ler, toplamalar, çıkartmalar gösteriyor öğretmenim. Yerimde oturursam iyi göremiyorum. Usulca yerimden kalkıp, tahtaya bakıp dönüyorum yerime..
*Yine mi kalktın sennn!.
Ne kadar yaramaz bir kızmışsın sen..
Arkadaşlarını kışkırtıyorsun sen..
Sen, sen, sen..
*Öğretmenim, tahtayı göremiyorum. Tahtayı göremezsem, dersimi iyi öğrenemezsem arkadaşlarım beni geçer ki..
Annemi çağırmış öğretmen.
*Çok akıllı, çok zeki ama biraz yaramaz. Yerine oturmuyor. İkide bir sınıfın ortasına geliyor. Arkadaşlarının önünde duruyor. Diğerlerini de kışkırtmış oluyor..
Böylece yaramaz olduğum tescillendi.
*Yapmıştır demiş annem. Ben neler çekiyorum ondan..
*Yaramaz değilim. Sadece tahtayı göremiyorum. Yakınına gitmez isem tahtada ne yazıyor okuyamıyorum. Halbuki ben en çabuk okuyan, en çabuk yazan, en çabuk hesap yapan olmak istiyorum.
Halbuki ben en sevilen olmak istiyorum. Halbuki ben 'Sınıf Başkanı' olmak istiyorum. Halbuki ben tahtaya ilk yazan, seni seviyorum öğretmenim diyen olmak istiyorum.
Halbuki ben en çok beni sev istiyorum...
Not: 'Yüreğimin Sayfaları' ında 1. bölümden itibaren HATIRALARIN AYAK İZİ yer almaktadır.
Mesela boyum. Diğer çocuklara göre uzun gibi. Bence değil ama, öğretmene göre uzun. O yüzden arka sıralardan birine oturttu beni.. Orta sıralarda bari olsaydım. Sınıfın hakimi çocuklar hep önde. Arka sıralarda yaramaz erkek çocukları var. Bir de sınıf tekrarlayanlar.
Mesela daha ilk günlerden fark ettim ki tahtayı net göremiyorum. Gözlerimi kısmam, boynumu biraz sola eğerek sağ gözüm ile tahtaya bakmam, yine de göremez isem ikide bir kalkıp orta sıraların yanından görmeye çalışmam gerekiyor.
Bu durumda, diğer çocuklar o kalkıyor bizde kalkarız deyip ikide bir yerlerinden kalkıyor. Ve sınıfta bir kaos, kargaşa, düzensizlik hüküm sürüyor..
Kaynak kim?. Ben..
Benim maalesef..
Güzel, güler yüzlü, güzel sesli öğretmenim ikaz ediyor beni, sürekli..
*Otur yerine çocuğum!!.
Çizgiler bitti. Fişler, Cin Ali'ler, toplamalar, çıkartmalar gösteriyor öğretmenim. Yerimde oturursam iyi göremiyorum. Usulca yerimden kalkıp, tahtaya bakıp dönüyorum yerime..
*Yine mi kalktın sennn!.
Ne kadar yaramaz bir kızmışsın sen..
Arkadaşlarını kışkırtıyorsun sen..
Sen, sen, sen..
*Öğretmenim, tahtayı göremiyorum. Tahtayı göremezsem, dersimi iyi öğrenemezsem arkadaşlarım beni geçer ki..
Annemi çağırmış öğretmen.
*Çok akıllı, çok zeki ama biraz yaramaz. Yerine oturmuyor. İkide bir sınıfın ortasına geliyor. Arkadaşlarının önünde duruyor. Diğerlerini de kışkırtmış oluyor..
Böylece yaramaz olduğum tescillendi.
*Yapmıştır demiş annem. Ben neler çekiyorum ondan..
*Yaramaz değilim. Sadece tahtayı göremiyorum. Yakınına gitmez isem tahtada ne yazıyor okuyamıyorum. Halbuki ben en çabuk okuyan, en çabuk yazan, en çabuk hesap yapan olmak istiyorum.
Halbuki ben en sevilen olmak istiyorum. Halbuki ben 'Sınıf Başkanı' olmak istiyorum. Halbuki ben tahtaya ilk yazan, seni seviyorum öğretmenim diyen olmak istiyorum.
Halbuki ben en çok beni sev istiyorum...
Not: 'Yüreğimin Sayfaları' ında 1. bölümden itibaren HATIRALARIN AYAK İZİ yer almaktadır.
23 Haziran 2013
DUA EDELİMDE GÜNAHLARIMIZ UÇSUN GİTSİN, BERAT EDENLERDEN OLURUZ İNŞALLAH.
Berat edenlerden oluruz inşallah.
Her inan yüreğin, berat gecesinin mübarek olmasını dilerim..
Berat
Kandili, günahların affı için müthiş bir fırsat.
Berat Kandili gecesi Şaban ayının onbeşinci gecesidir. Aslı
"Berâet``tir. Beraat sözlükte; bir zorluktan kurtarmak ve beri olmak
demektir. Peki Berat Kandili namazı kaç rekattır? Berat Kandili namazında hangi
dua ve ayetler okunur?
Üç ayların ikincisi olan Şabân ayının 14'ünü 15'ine bağlayan
gecedir. Kur'ân-ı Kerîm, Levh-i Mahfûz'a bu gece indi. Allahu Teâlâ, ezelde
hiçbir şey yaratmadan önce, her şeyi takdîr etti, diledi. Bunlardan, bir yıl
içinde olacak her şeyi, bu gece meleklere bildirir. Rahmet kapılarının açılıp,
duâların kabul olacağı dört geceden biridir.
Bu gece mahlukatın bir sene içindeki rızıklarına, zengin
veya fakir, aziz veya zelil olacaklarına, doğup öleceklerine, ecellerine ve
hacıların adetlerine dair Allah tarafından meleklere malumat verileceği beyan
olunmaktadır. (1)
Beraet, "iki şey arasında ilişki olmaması; kişinin bir
yükümlülükten kurtulması veya yükümlülüğünün bulunmaması" anlamına gelir.
Sahih hadîslerin beyanına göre: Şaban ayının on beşinci gecesi tövbe eden
mü'minler, Allah'ın af ve mağfireti ile günahlarından ve dolayısıyla
Cehennem'den Berat edecekler, kurtulacaklardır.
Şaban'ın ortasındaki geceye Berat isminin dışında; mâ'nen
verimli, feyizli, bereketli ve kutsi bir gece olduğu için Mübarek Gece; iyi
değerlendirildiği takdirde günahlardan arınma ve suçlardan temize çıkma imkânı
taraf-ı İlâhî'den verildiği için ‘Sâk (Berat, Ferman, Kurtuluş Belgesi)
Gecesi’; lütuf ve ihsanı aşkın, af ve merhameti engin olan Allah'ın ikram ve
iltifatlarına erişildiği için de ‘Rahmet Gecesi’ de denilmiştir. (3)
Berat gecesinin hayırları ve hususiyeti hakkında sahih
hadîs-i şerîflerden bir-ikisi şöyledir: "Allah Tealâ, Şaban ayının on
beşinci gecesinde -rahmetiyle- dünya semasına iner, orada tecelli eder ve Kelb
Kabîlesi'nin koyunlarının tüyleri sayısından daha çok sayıda günahkârı
affeder." (4)
Başka bir rivayete göre de Hz. Peygamber: "Şaban'ın
ortasındaki geceyi ibadetle ihya ediniz, gündüzünde de oruç tutunuz. Allah
Tealâ o akşam güneşin batmasıyla dünya semasında tecelli eder ve fecir doğana
kadar, 'Yok mu benden af isteyen, onu affedeyim. Yok mu benden rızık isteyen,
ona rızık vereyim. Yok mu bir musibete uğrayan, ona afiyet vereyim. Yok mu
şöyle, yok mu böyle!' der." buyurmuştur. (5) Bir diğer hadiste ise, Berat
Kandili’nde yapılacak duaların geri çevrilmeyeceği müjdesi verilmiştir. (6)
Bir kısım âlimlerin, kıblenin Kudüs'teki Mescid-i Aksa'dan
Mekke'deki Kabe-i Muazzama yönüne çevrilmesinin Hicret'in ikinci yılında Berat
Gecesi’nde vuku bulduğunu kabul etmeleri de geceye ayrı bir önem kazandırmaktadır.
Bazı müfessirler, "Biz Onu (Kur'ân'ı) kutlu bir gecede
indirdik. Çünkü biz haktan yüz çevirenleri uyarırız. O öyle bir gecedir ki, her
hikmetli iş, tarafımızdan bir emir ile o zaman yazılıp belirlenir." (7)
âyetinde belirtilen gecenin Berat Gecesi olduğunu söylemişlerdir.
İslâm âlimlerinin çoğunluğuna göre ise ayette kastedilen
gece Kadir Gecesi’dir. Çünkü diğer âyetlerde Kur'ân'ın Ramazan ayında (8) ve
Kadir Gecesi’nde (9) indiği açıkça bildirilmektedir. Bu takdirde Kur'ân'ın
tamamının Berat gecesi Levh-i Mahfuz'dan dünya semasına indiği, Kadir
Gecesin’de de görevli kâtipler tarafından istinsah edilip, âyetlerin Cebrail
tarafından Efendimiz (sas)'e peyderpey indirilmeye başlandığı şeklinde bir
yorum ortaya çıkmaktadır ki bazı müfessirler bu görüşü benimsemişlerdir. (10)
Bazı âlimlere göre; Berat Gecesi, emirlerin Levh-i
Mahfuz'dan istinsahına başlanır, kâtip melekler bu geceden, gelecek seneye
rastlayan aynı geceye kadar olacak olan olayları yazar ve bu işler, Kadir
Gecesi bitirilir. Rızıklarla alâkalı defter Mikail (as)'e; harpler, zelzeleler,
saikalar, çöküntülerle ilgili defter Cebrail (as)'e; amellerle alakalı defter,
dünya göğünün görevlisi ve yine büyük melek olan İsrafil (as)'e; musibetlere
ait nüsha da Azrail (as)'e teslim olunur. (11)
Resûlullah (sas): "Allah Tealâ tüm şeyleri Berat
Gecesi’nde takdir eder. Kadir gecesi gelince de bu şeyleri sahiplerine teslim
eder." buyurmuştur. Berat gecesinde eceller ve rızıklar; Kadir Gecesi’nde
ise hayır, bereket ve selametle alâkalı işler takdir edilir. Kadir Gecesi’nde sayesinde
dinin güç-kuvvet bulduğu şeylerin takdir edildiği; Berat Gecesi’nde ise o yıl
ölecek olanların isimlerinin kaydedilip ölüm meleğinin teslim edildiği de
söylenmiştir. (12)
İslâm Alimlerine göre Berat Gecesi’nin için de beş özellik
bulunmaktadır:
1- Her önemli işin bu gecede hikmetli bir şekilde ayrımı ve
seçimi yapılır.
2- Bu gece yapılan ibadetin (kılınan namazların, okunan
Kur'ân'ların, yapılan dua ve zikirlerin, tevbe ve istiğfarların), gündüzünde
tutulan oruçların fazileti çok büyüktür.
3- İlâhî ihsan, feyiz ve bereketle dopdolu bir gecedir.
4- Mağfiret (bağışlanma) gecesidir.
5- Resul-i Ekrem'e şefaat hakkının tamamı (şefaat-ı taamme)
bu gece verilmiştir. (13)
Bazı hadis-i Şerifler de ise bu gece her tarafı kaplayan
rahmet ve mağfiretten ve ayrıca aşağıdaki kimselerin tövbe etmezlerse
affedilmeyecekleri ve Allah’ın rahmet ve sonsuz şefkatinden mahrum bırakılacakları
haber verilmektedir.
1- Allah'a ortak koşanlar.
2- Kalpleri düşmanlık hisleriyle dolu olup insanlarla
zıtlaşmaktan başka bir şey düşünmeyenler.
3- Müslümanların arasına fitne sokanlar.
4- Akraba bağını koparanlar.
5- Gurur ve kibir sebebiyle elbiselerini yerde sürüyenler.
6- Anne ve babalarına isyanda devam edenler.
7- Devamlı içki içenler. (14)
Şayet, bu kimseler Allah’a tövbe eder ve günahlarından
vazgeçerlerse, elbetteki ilahi rahmet onları da saracak ve şu ayetin müjdesi
onlara da ulaşacaktır.
De ki: "Ey haddi aşarak nefislerine karşı zulmetmiş
kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah, bütün günahları
bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir." (15)
Hz. Resulullah bu geceyi nasıl ihya etmiştir?
Hz. Peygamber'in Şaban ayına ve özellikle bu ayın içindeki
Berat Gecesi’ne ayrı bir önem vererek onu ihya ettiğine dair diğer rivayetleri
göz önüne alan çoğu âlimler; bu geceyi namaz kılarak, Kur'ân okuyarak ve dua
ederek geçirmenin çok büyük sevaba vesile olacağını söylemişlerdir.
Hz. Aişe (ra) şöyle anlatmıştır: “Resûlullah (sallallahu
aleyhi vesellem) Efendimiz Şaban ayının on beşinci gecesi olan Beraat
Gecesi’nde:
- Ya Aişe! Bu gece hangi gecedir? buyurdu. Ben de:
- Allah ve Resûlü en iyi bilir... dedim. Peygamber Efendimiz
(sav) şöyle buyurdu:
- Bu gece Şaban'ın on beşinci gecesidir. Bu gecede dünya
işleri ve kulların amelleri Allah-u Teâla'ya arz olunur. Bu gece Allah'ın
Cehennem’den affettiği kimselerin adedi, Benî Kelb Kabîlesi’nin koyunlarının
kılları miktarıncadır. (Bu gece rızıklar dağıtılır, bir sene içinde öleceklerin
listesi Azrail'e verilir). buyurdu. Ve:
- Sen bu geceyi benim ibâdetle geçirmeme izin verir misin?
dedi. Ben:
- Evet, buyurun, dedim.
Resulullah (sav) namaz kılmaya başladı. Fatiha ve küçük bir
sûre okuyarak kıyâmını hafif tuttu. Secdesini ise gecenin yarısına kadar
uzattı. Sonra ikinci rek'ata kalktı. Birinci rek'attaki kıraat gibi kıraatını
hafif ettikten sonra, secdeye vardı. Ve sabaha kadar secdede kaldı. Ben
Resulullah'ın o kadar uzun secdede kalmasından ve kendisinden geçmiş
görünmesinden, ruhu kabz oldu sanmıştım. Bu endişe ile kendisine yaklaştım.
Mûbarek ayaklarına dokununca vefat etmediğini anladım." (16)
Berat gecesi bu kadar kıymetli ve böyle fırsatı bol bir
geceyken, şimdi soralım kendimize, ibadet ve hizmetlerde gaflet ve gevşekliğe
pek hevesli olan nefsimizi bir hesaba çekelim. Mesela şöyle diyelim:
Ey Nefsim! Allah-u Zülcelal kullarını affetmek için bak
Berat Gecesi’ni bir fırsat olarak vermiştir. Alemlerin Efendisi olmasına rağmen
ve Allah-u Zülcelal’in kendisini günahlardan koruduğu halde, Peygamber
Efendimiz bu gecede sabaha kadar ibadet ve taat etmiştir.
Ey Nefsim! Sen kendi halini bir düşün... Bu kadar hata ve
günahın içerisinde ve bu kadar acizliğinle senin bu gecelere ve bu gibi fırsatlara
daha çok ihtiyacın yok mu?
Bu gecede affedilen kulların arasına girmek ve Allah-u
Zülcelal'in rızasını kazanmak istemez misin? Eğer istiyorsan, bu geceyi
değerlendir, Allah-u Zülcelal'e yönel, affedilmen için gözyaşı dök, yalvar.
Bilmiş ol ki kurtuluşun ancak Allah'ın yolundadır. (17)
Berat Kandili namazı:
Berat Kandili gecesinde 100 rekat namaz kılınır. Her rekatta
fatihadan sonra 10 ihlas okunur.
Her kim o gecede 30 ihlas okuyarak 12 rekat namaz kılarsa
cennetteki yerini görmeden ölmez.
14 rekat namaz kılar, namazdan sonra 14 fatiha, 14 felak, 14
nas sürelerini okursa ve 1 kerede tövbe süresinin sonunu (legad caeküm…)
kendine 20 makbul Hac, 20 sene makbul oruç sevabı verilir. Ve yine o gece oruca
niyet edilir.
Her kim 1 fatiha, 10 ihlasla 12 rekat namaz kılarsa günahları
affedilir, ömrü bereketlenir.
Berat gecesi 2 gözün birine 3 kere, diğerine 2 kere sürme
çekmek göz rahatsızlığından korur.
Berat Kandili Mesajları
Gül bahçesine girenler gül olmasalar da gül kokarlar.
Kainatin en güzel gülünün kokusunun üzerinizde olması temennisiyle... İyi
Kandiller..
Duanız kabul, ameliniz makbul hizmetiniz daim olsun.
Saadetiniz kaim olsun. Kandiliniz kutlu olsun.
Dertlerimiz kum tanesi kadar küçük, sevinçlerimiz Nisan yağmuru
kadar bol olsun. Bu mübarek geceniz sevapla dolsun. Kandiliniz mübarek olsun.
Bugün ellerini semaya gönlünü Mevla'ya aç, bugün günahlardan
olabildiğince kaç, bugün en gizli incilerini onun için saç. Çünkü bugün kandil,
kandilin mübarek olsun.
Bu gece kulun yalvarış ve yakarışlarını Yüce Mevla'ya
sunacağı ve O'nun sonsuz affından, merhametinden, iyiliğinden bol bol
yararlanacağı umut, huzur ve müjde gecesidir. Kandiliniz hayırlı olsun!
Borçlarımızdan, ceza ve günahlarımızdan kurtulmak için bu
gece dua edelim.. Allah affeden ve bağışlayandır, unutmayalım... Eller semaya
kalkıp, yürekler bir atınca bu gece, gözler sevinç yaşlarıyla dolacak..
Kandiliniz mübarek, dualarınız kabul olsun!
Bir kandil gülü savur sevdiklerine, size onlardan gülücükler
getirsin öyle içten öyle samimi ol ki gözyaşlarını bile tebessüme çevirsin.
Kandiliniz mübarek olsun.
Size karanfilin sadakatini, sümbülün bağlılığını, menekşenin
tevazusunu, lalenin gururunu, leyleğin saadetini versek, bize de dua eder
misiniz? Beraat Kandiliniz mübarek olsun…
Kaynak:
netten. |
21 Haziran 2013
UNUTMALI, ZAMANA BIRAKMALI, NASIL OLSA SARILIR YARALAR BİR GÜN, YETER Kİ ÇOK SEV BU GÜZEL DÜNYAYI...
Avuçlarınıza, güzel bir dünya bırakıyorum..
Mırıldanmanız için de bir güzel klip,
Şimdilik gidiyorum..
Ben sizi çok seviyorum...
Kimilerine
göre lazım değil aşk
Kimilerine
göre hain
Ama ben seni
çok ben seni çok çok sevdim
Küçücük bir
kalpten sana açılan
Dünyalar
kadar büyük bir ışık
Ama ben seni
çok ben seni çok sevdim
Derler ki
unutmalı, zamana bırakmalı.
Nasıl olsa
sarılır yaralar bir gün
Ama benimki
aşk değil, sen gibi taş değil
Benim ki
kalbine sürgün.
Kimilerine
göre lazım değil aşk
Kimilerine
göre hain.
Ama ben seni
çok ben seni çok sevdim
Sıcacık bir
bakışın bana yetiyor
Dünyalar
benim oluyor
Ama ben seni
çok ben seni çok çok sevdim
Derler ki
unutmalı, zamana bırakmalı
Nasıl olsa
sarılır yaralar bir gün
Ama benimki
aşk değil, sen gibi taş değil
Benim ki kalbine sürgün.
Kalplerinize barış ve huzur sürgün etsin...
12 Haziran 2013
İYİLEŞİYORUM...
Neyin Varsa Kaldırıp Çöpe Attım
Saçlarımı Kestirdim Hemen Sarıya Boyattım
Bitanem Diye Kaydetmiştim Ya Hani Telefonuma,
Sildim Derhal Herkes Gibi Adını Yazdım
Sensizlik Bana Çok İyi Geldi
Ne Kadar Da İhmal Etmişim Kendimi
Umrumda Değil, İyi Ki Bitti
Omuzlarımdan Koca Bir Yük Gitti
Çoktan Alıştım Yokluğuna, İnan Ki
Umrumda Değil, İyi Ki Bitti
Omuzlarımdan Koca Bir Yük Gitti
Çoktan Alıştım Yokluğuna, İnan Ki
Attım Kendimi Sokaklara
Dokundum Sarhoş, Yabancı Ellere
Üstelikte Hiç Pişman Olmadım
Ama Halimden De Hiç Memnum Kalmadım
Umrumda Değil, İyi Ki Bitti
Omuzlarımdan Koca Bir Yük Gitti
Çoktan Alıştım Yokluğuna, İnan Ki
Umrumda Değil, İyi Ki Bitti
Omuzlarımdan Koca Bir Yük Gitti
Çoktan Alıştım Yokluğuna, İnan Ki
Aslında İyiyim Gerçekten
Bir Kere Özgür Hissediyorum Kendimi
Çapraz Yatıyorum Yatakta
Oh Be Diyorum Herşey Tamamen Benim Artık
Canım Ne İsterse Onu Yapıyorum
Ama Bazen Bilhassa Akşam Olurken Bir Tuhaflık Olmuyor Değil
Sızlıyorum…
Özlüyorum…
Resimlerini Atamıyorum Mesala.
Bakamıyorum.
Kızıyorum. Çok Kızıyorum.
Üzmek İstiyorum Seni. Canını Yakmak İstiyorum.
Sonra Yatışıyorum.
Sana Da Üzülüyorum
Ama İyileşiyorum Ya. İyileşiyorum
Umrumda Değil, İyi Ki Bitti
Omuzlarımdan Koca Bir Yük Gitti
Çoktan Alıştım Yokluğuna, İnan Ki
Umrumda Değil, İyi Ki Bitti
Omuzlarımdan Koca Bir Yük Gitti
Çoktan Alıştım Yokluğuna, İnan Ki
Romantik bir slow iyi gider diye düşündüm..
Haydi İYİLEŞELİM...
10 Haziran 2013
SABAHI BEŞ DAKKALASAK MI?, YOKSA KALKIP BİR DİLİM DEPRESYON PİZASI YEMEYE BAŞLASAK MI?..
Onu seviyorum.
Hiç tanımıyorum.
Tanışabileceğimizi de sanmıyorum. Yüreğim bir gün bir yerde, bilmediğim bir zaman diliminde tanıyacak mı?.
Sanmıyorum..
Göklerden anka kuşları, tavus kuşları inmeli, uçaklar, bombalar değil. Gülleri budamalıyız, birbirimizi değil. Ölümü, birbirimizi öldürerek değil yaşatarak öğrenmeliyiz. Saçlarımızın diplerini boyarız, sebzelerin diplerini temizleriz, ayıklarız, ama birbirimizi cehennemin dibine değil cennetin dibine göndermeliyiz.
Onun hakkında ne düşündüğümü biliyor gibime geliyor çoğu zaman.
İçimi okuduğunu düşünüyorum.. Birçok kişinin de içini okuduğunu.
Profesyonel yazar sanıyorum bazen..
Bazen de küçük bir çocuk.. İlgiye, sevgiye, şevkate ihtiyacı olan bir çocuk..
Ya da, Dev bir Adam!.
Modern zamanların 'Bilge Derviş'i-II benim için; O!. (I.'sinin adı bende saklı)
Sanki, üç-beş kere değişik hayatlar yaşamış. Birçok kez ölmüş dirilmiş. Birçok farklı kılığa girmiş. Birçok bedende birçok farklı cins de doğmuş..
Aslında hep aynı insan. O; aşk aynı, insan farklı dese de kendi hep aynı, anlattıkları farklı. Mesajları farklı..
Aşk her zamanki aşk. Hayat hızlandı, teknoloji ilerledi, aşk aynı aşk ama insan aynı insan değil. Beynimiz yıkandığı için aşkı da hızla tüketilen bir meta sanıyoruz. Al, kullan, tüket, bık, başka aşk bul, seçenek öyle çok ki. Aşk yaraları bile çabuk tüketiliyor. Çünkü gerçekten hissedilmiyor. Belki aşk için öncelikle bildiğimiz, bize öğretilen herşeyden kurtulmalıyız
der ve;
Dünyamız pembe sevecen ve mavi özgür aşk yaşayan aşıklarla dolsun belki dünya daha yumuşak olur.
diye bitirir yazısını..
Bir bakarsınız;
Taptığımız birçok ünlü yabancı şarkıcı, müzisyen bizim sandığımız kadar müthiş müzisyen değildir. Birçok rock şarkıcısı süper olmasalar da o andaki ortam gereği ilahlaşmıştır. Örneğin, Freddie Mercury, Prince, David Bowie. Hepsi iyidir. Ama bazen başka şarkıcılarla düete girerler ve o zaman belli olur seslerinin yetersizliği. Örneğin, Tina Turner, Tom Jones gibi müthiş seslerle düet yaparlar ve o görkemli seslerin yanında zayıf kalırlar.
Ama eski de olsa yeni de olsa süperler de var. Örneğin eskilerden Glenn Hughes, Deep Purple ve Black Sabbath solisti, şimdilerde çok yeni müzisyenlerle çalışıyor,şarkı yapıyor, kendini yeniliyor. Ya da yine eskilerden Ginger Baker, eski Cream davulcusu, çok yeni ve deneysel müzik yapıyor, şimşek gibi davul çalıyor hala.
diyerek müzik hakkındaki düşüncelerini, bilgilerini aktarıverir bir çırpıda.
Çok kitap okur, bana ve kendisine soranlara birçok kitap hakkında, o kitabın okunabilirliği hakkında düşüncelerini anlatır seve seve.. Film tanıtım ve eleştirilerini de unutmamak gerek.
Blogumda yazdığım kitaplar ve filmler arasında en iyilerin bir listesini hazırladım.
Kitaplar:
54 adet kitap okuyup yazmışım. En iyiler:
Edebiyat:
Northanger Manastırı (Jane Austen)
Katilin Gözyaşları (Anne-Laure Bondoux)
Beni Çocukluğumdan Öp (Günhan Kuşkanat)
Babam ve Sevgilim (Fabio Volo)
Bazen Hayat (Sine Ergün)
Büyük Yolların Haydudu Atilla İlhan (Öner Ciravoğlu)
Civan (Müge İplikçi)
Yeşil Peri Gecesi (Ayfer Tunç)
Karaduygun (Sema Kaygusuz)
Noktürnler (Kazuo İşiguro)
Kuzgunun Şarkısı (Neslihan Acu)
İki Kişilik Rüyalar (Fatma Barbarosoğlu)
Aşkın Gölgesi (Gülşah Elikbank)
Önünde Boş Bir Uzam (Demir Özlü)
Burası Tekin Değil (Sine Ergün)
Kitap Hırsızı (Markus Zusak)
Edebiyat Dışı ve Popüler Kitaplar:
At Üstünde Fırtına: Anadolu Selçukluları gibi klas bir tarih kitabı, Plaj Evi, Aşk ve Çocuk, Gece Yolu gibi duygusal, Buz Prenses, Celladın Kızı, Gönül Yarası gibi gerilim, Rus Kışı gibi tarihsel, Yemin ve Soğuk Öpücük gibi fantazi, Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer gibi gelişim/gerilim romanları okuduk. Ayrıca, Zaytung, Bobiler Tarihi ve Saftirik Greg dizisi ve Epsilon Yayınevinin gençlik kitaplarından Pembe ve Mavi gibi kitaplar da vardı.
Dünyada en çok okunan edebiyat türü roman. Yaklaşık 150 yıllık bir edebiyat türü olan roman ortaya çıktıktan sonra diğer türler geriye gidiyor. Belki de uzun olmasından dolayı, insanlar içinde kaybolduğu ve kendilerini özdeşleştirebildiği için romanlar çok seviliyor. Belki de roman en iyi kaçış türü edebiyatta.
Türkiye’de de durum böyle. Orhan Pamuk, Ahmet Ümit, Canan Tan, Ayşe Kulin, İskender Pala, Elif Şafak romanları okunuyor en çok. Bir de Mümin Sekman var, kişisel gelişim yazıp çok satan. Deneme, şiir, öykü, anı gibi türler rağbet görmüyor. Bu türleri okumak daha zor. Romana ise dalıp fazla düşünmeden okuyor gidiyorsunuz. Diğer türler daha kısa ve yoğun, düşünmeye yönlendiriyor insanı.
Öykü türü de çoğu edebiyatçı için roman öncesi alıştırma gibidir. Dev bir roman yazmadan önce yazma denemeleri gibi görülür. Halbuki, öykü, yazması zor olan ve roman gibi bir ana türdür. Birçok öykücü vardır sevilen, bilinen. Mauppasant, Daudet, Çehov, Zweig, O’Henry gibi.
Çok tanınmayan, bir anti-Amerikan kahraman olan, zamanla bir Amerikan kahramanı olarak görülen, çizgi dışı Raymond Carver’ı kaçırmayın. Bu şiir kitabı ile başlayıp diğer öykü ve şiir kitaplarına geçebilirsiniz.
Not:4/4 (yazısının tamamı değil, tanıtımdan parçalar)
Notunu da verir, tanıtımını bitirir..
Masallarla, düşlerle, özlemle, umutla dolsun yaşantımız bu yaz. Masal dinleyelim, masal anlatalım, dünya ve bizler birer masal olmadan önce. Kalbinizi koruyun derler ya doktorlar. Evet, kötülükten korumalı kalbimizi, en çok. Kalbimiz zengin olsun.
Yaz gibi güneşli olsun sözcüklerimiz. Kuş kadar hafif olsun, özgür olsun, cıvıl cıvıl ötsün sevimli, olumlu sözcüklerimiz. Şafakta ve mehtapta söyleyelim en söylenmemiş sözlerimizi. Acılarımızı eritsin güneş. Öfkelerimizi nadasa bırakalım. Bulutlardan yaz çiçekleri yağsın.
Ruhlarımız buzdolabı süsü değil ki..
Lekeli ruhlar, katı ruhlar için esnetici kozmetikler alabilsek, ruh kozmetiği standları olsa büyük mağazalarda, kozmetik, parfüm, gözlük ve ruh kozmetiği. Ruhumuzun üzerine tek kat cila sürsek ve pırım pırım parlasak. Kırılable ruhlar için ruh kalkanı olsa portatif.
**
Tam bedeninize oturan düz kesim ruhları bulmak da olası. Ruhlarınızın yanlardan kaçmasına engel olmak için omuzlarda ruh fermuarları bulunuyor, üstelik yaka dekoltesini kendiniz ayarlıyorsunuz, tam kaçarken ruhunuz dekolteyi düzeltiyorsunuz.
Arkası yırtmaçlı elbiseler ruhlar için çok uygun değil ama belki ruh astarı ile ya da uzun bir blazer ceketle kombinleyip yırtmacı kapatmayı deneyebilirsiniz. Ruh bu, her yerden kaçar gider.
Kalın çizgili desenli, çözgülü, örmeli ruhları ise hemen söküp atın. Son çare Burda dergisinden bahar ruh paternlerini kopyalayın.
Yani birisi bize kötü davranıyorsa bu biz izin verdiğimiz içindir. Bizler kötülükten kaçarız ama bilmeden kötülüğe izin de veririz. Biz genelde orta halli ailelerin iyi eğitimli çocuklarıyız genellikle büyük şehirlerde ya da o şehirlere gideriz eninde sonunda. Büyük şehirlerde ise kalabalık, gürültü, hızlı yaşam zaten bizde stress yapar. Genelde stresten kaçıp sakin kalmak dinlenmek isteriz iş, okul dışı saatlerde.
Huzurumuz bozulmasın diye pek bir şeye karışmayız. O nedenle hepimiz iyi kalpli kuzularız aslında. Ama bizi kabalar, sertler, kötüler, gözü dönmüşler ve yalancılar yönetir. Paralarımızı onlar alır bizden, huzurumuzu da onlar kaçırır. En zenginler, güçlüler bize toptan kötülük yapar. Ama güç derecesinde indikçe de kabalık, kötülük değişmez. Herkes kendi çapında kullanmaya, sömürmeye, kırmaya, incitmeye çalışır, üstelik de haklı olduğuna inanır.
O yüzden de genelde korkak oluruz, aman başımıza bir şey gelmesin diye. Halbuki, kendimizi, çevremizi, dünyayı değiştirmek ve başarmak cesaretle oluyor. Ancak bizim kültürümüzde bu yok. Neredeyse kendimizden bile korkuyoruz. En önemli bilinçsizliğimiz ise insanın sadece insan olmaktan gelen haklarını bilmiyoruz.
Simay, Züleyha, Lena, Çağla, Derin. Bu ve bunun gibi birçok karaktere hayat verir. Öykülerini, kim bilir belki de tüm hissettiklerini, söylemek istediklerini bunlar yaşamış, bunlar söylemiş gibi bizlere benimsetir.
Babam ile annemin tek çocuğuyum demişti bana. Yurt dışında (yanlış hatırlamıyor isem) Ekonomi eğitimi aldım. Bizim aile eğitimlidir hep. Yalnız yaşarım, aşktan korkarım. İnsanlardan kaçarım, iş dışında kimse ile görüşmem..
Kendime zaman ayırırım.
Kendime ait bir hayat yaşarım..
Hep okurum, hep izlerim, hep gözlemlerim. Ben kendimi böyle memnun ederim..
Bilmeyiz; kurgu olarak anlattıklarının dışında kimdir?. Nerede çalışır, ne iş yapar, gerçek adı, tipi nedir?.
O benden de gizemlidir..
Belki de yanı başımda. Belki bana benden yakın, belki de benden çok çok uzaktasın..
Bizim Mahallenin Star'ı. Sinirlenene 'depresyon pizası' ısmarlayan yaramazı:)
O; Sade anlatır, Derin düşündürür.
Onu okudukça, göklerden kara kara gök taşları değil de,
Gül yağmurları, mis kokuları ile yüreğime düşer...
Seni seviyorum kuzucuğum,
Bana me mee diye seslenişini de:)
06 Haziran 2013
KEŞKE HAYAT BÖYLE OLSA... GÖKKUŞAĞI BİLE 7 RENK İKEN GÜZEL..
Bak kardeşim
Elini ver bana
Gel kardeşim
Neşe getirdim sana
Al kardeşim
Ye, iç, gül, oyna
Elini ver bana
Gel kardeşim
Neşe getirdim sana
Al kardeşim
Ye, iç, gül, oyna
Sar kardeşim
Kolunu boynuma
Sev kardeşim
Canım feda yoluna
Tap kardeşim
Tüm insanlara
Kolunu boynuma
Sev kardeşim
Canım feda yoluna
Tap kardeşim
Tüm insanlara
Dünyaya geldik bir kere
Kavgayı bırak her gün bu şarkımı söyle
Sevdikçe güler her çehre
Amaçlar hep bir olsun
Kalpler birlikte
Kavgayı bırak her gün bu şarkımı söyle
Sevdikçe güler her çehre
Amaçlar hep bir olsun
Kalpler birlikte
Dünyaya geldik bir kere
Kavgayı bırak her gün bu şarkımı söyle
Sevdikçe güler her çehre
Mutluluklar bir olsun
Acı birlikte...
Kavgayı bırak her gün bu şarkımı söyle
Sevdikçe güler her çehre
Mutluluklar bir olsun
Acı birlikte...
KEŞKE, tüm insanlar birbirini sevse, tahammül gösterse, karşısındakini olduğu gibi kabul etse, paylaşmayı bilse...
KEŞKE..
05 Haziran 2013
MİRAÇ KANDİLİMİZ MÜBAREK OLSUN...
Bugün, her şeyleri unutmak, avuçları semaya açmak, yürekleri Yaradan'a yönlendirmek zamanı..
Bugün dua etmek, bugün tüm güzel ve hayırlı şeyleri dilemek zamanı...
Tüm inananların, Mübarek Kandilini Kutlarım. Dualarımızın kabul edilmesi dileklerimle, sizleri ansiklopedik bilgi ile baş başa bırakıyor, hayırların ülkemiz ile şer'in ise ülkemden, insanımdan ırak olmasını temenni ediyorum.
Miraç
Vikipedi
Miraç: Burak'a binerek göğün yedi katmanını gezen Muhammed
çeşitli melekler ile karşılaşmıştır. Diğer İslam sanat eserlerinde olduğu gibi
Muhammed'in yüzü çizilmemektedir. (Safevi şahı I. Tahmasp döneminde 1539-43
yılları arasında Tebriz'de basılmış Nizami'nin Hemse eserinde yer alan
minyatür, British Library)
Miraç (Arapça: معراج
Mi'rāj), yükseğe çıkma anlamındaki söz. Arapça uruc sözcüğünden türetilmiş
olup merdiven anlamına gelmektedir. İslam inancında, Muhammed'in göğe
yükselişini ifade etmek üzere kullanılan bir terim hâline gelmiştir.
Miracın
tanımı
"Yolculuk yapmak" anlamındaki fiilin türevi olan
ve "gece yolculuğu" anlamında kullanılan İsra, dini terminolojide
Muhammed’in geceleyin Mekke’deki Mescid-i Haram’dan Burak adı verilen at
üzerinde Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya götürülmesini, miraç ise göğe yükselmesini
ifade eder.
Ayet ve hadisler
Kuran'da miracı anlattığına inanılan ayetler necm suresinde
geçer; "Muhakkak ki o, O'nu bir başka inişte daha gördü. Sidretü’l
Müntehâ’nın yanında. O'nun yanında da Me’va cenneti. O zaman Sidre’yi kaplayan
kaplamıştı. Göz şaşmadı ve aşmadı. Andolsun, o, Rabbinin en büyük
alametlerinden bir kısmını gördü.(Necm suresi: 13-18)
Bununla birlikte surenin baştan itibaren ele alınması
ifadelerin Muhammed'in göğe yükselmesi ile bağlantılı anlatımlar olarak
algılanmasını güçleştirmektedir.
İnanç ve yorumlar
Miracın hicret'ten bir yıl ya da 16 ay önce recep ayının 27.
gecesinde gerçekleştiğine inanılır. Rivayete göre Muhammed gece vakti Kâbe’den
alınıp Burak adı verilen katır üstünde Mescid-i Aksa'ya götürülmüş, Burak'ı
Beytül Makdis'in (Süleyman Mabedi) kalıntılarının güneybatı duvarına
bağlamıştır. Muhammed sırasıyla eski Aksa denen bugünkü el-Aksa Camiinin
altındaki yerden Mescid-i Aksa alanına girmiş, oradan Kubbet-üs-sahra'nın
bulunduğu alana geçmiş ve orada İsa, Musa, Zekeriya peygamberlerle buluşmuştur.
Günümüzde Nebi Minberi'nin bulunduğu alanda bütün peygamberlere namaz
kıldırmış, oradan da Miraç Minberi'nin bulunduğu alandan göğe yükselmiştir.
Hadislere göre Muhammed bu yükselmede gök katlarını Cebrail
ile birlikte aşarken sırayla Âdem, Yusuf, Yahya ve İsa, İdris, Harun, Musa ve
İbrahim peygamberleri görmüş, yedinci kat gökten sonra Sidret'ül Münteha’ya
çıkmıştır. Cebrail’in Sidretü’l-Münteha’dan ileriye geçememesi üzerine
yolculuğunu tek olarak sürdürmüş, zaman, mekân ve cihetin olmadığı ifade edilen
katta Allah ile aracısız görüşmüştür.[3][4]
Kimilerine göre bu yükselme fiziksel, kimilerine göre
manevi, kimilerine göre hem maddi hem manevi, kimilerine göre de ne tam
anlamıyla maddi ne de tam anlamıyla manevidir. Muhammed’in eşi Ayşe, Miraç
sırasında Muhammed’in vücudunun yerinden kaybolmadığını bildirmiştir.
“Bedeninin yokluğu hissedilmemiş” olduğu ifadesine karşın, Schimmel gibi bazı
yorumcular ve din bilginleri ayetteki "kuluyla birlikte" ifadesini ve
Burak adlı bineğin kullanılmasını gerekçe göstererek söz konusu yolculuğun
ruhsal bir deneyim olduğu tezine karşı çıkmıştır. [4]
Neşet Çağatay'a göre; miraçla ilgili olarak Ayşe’nin ifadesi
şöyledir: Muhammed, doğrudan doğruya Rabb’ini değil, Cebrail’i temaşa etmiştir.
Ayşe bunun için Kuran’da Allah’ı görmenin mümkün olmadığını ifade eden ayeti
kanıt göstermiştir.
Anlatılana göre Muhammed Mekke'ye döndüğünde yaşadıklarının
gerçek olup olmadığından kuşku duyanların soru yağmuruna tutulmuştur. Ama O tüm
sorulara doğru cevap vermiştir.
Sidretül münteha
Sidretül münteha 7. kat gökte olduğuna inanılan, mitolojik
anlatımlarla süslenmiş bir ağaçtır. "Sidretül münteha" Arapça bir
izafet terkibi olup “son sedir” veya "tenhadaki sedir" anlamına
gelir.
Miraçta Muhammed’in eriştiği son durak Sidretül Münteha
(Necm Suresi:14-16) olarak geçer. İnanca göre bundan sonraki âleme geçebilmek
yeryüzündeki varlıklar için mümkün değildir.[5] Arş, Kürsi, Levh-i mahfuz gibi
Sidretül münteha da anlamları bilinmekle beraber islamda tanrının münezzeh
(dinlerde sıklıkla rastlanan antropomorfizm gibi yaratılanlara benzememe,
aşkınlık) sıfatıyla bağdaştırılmak amacıyla mahiyetinin bilinmediği ifade
edilen nesnelerdir. Arapçada Arş koltuk, kürsi sandalye, levh-i mahfuz ise
korunmuş levha anlamlarına gelir. Dini terminolojide Levhi-mahfuz üzerine kaza
ve kaderin yazıldığı mahiyeti bilinmeyen korunmuş bir levhadır. Tanrının
eşyaları olarak nitelendirilebilecek olan bu nesnelerin tasavvuf ehline göre
bir vücudu, şekil ve renkleri yoktur.
Kur'anda birkaç yerde geçen Sedirin nasıl bir ağaç olduğu
konusu, dini terimlere mistik-mitolojik zengin anlamlar yükleme eğilimindeki
dini kesimlerce abartılı rivayetlerle de desteklenen anlatımlara konu olmuştur.
Mütercim Âsım Kamus adlı eserinde sidreyi meyveli bir ağaç olarak "Sidre,
Arabistan kirazı denilen bir ağaca verilen isimdir. Trabzon hurması bu ağacın
cinsindendir, gölgesi gayet koyu ve latifdir" şeklinde tanımlar.
Bazı araştırmacılara göre Sidre'nin meyveli bir ağaç olarak
tarif edilmesi kelimenin kullanım şekli ve Kur'ani kullanım ile uyumsuz bir
yaklaşımdır. Bu sebeple Sidre en yaygın ve bilinen çamgillerden sedir ağacı
olarak tercüme edilmelidir.[6]
Kültür
Miracın gerçekleştiğine inanılan gece "miraç
kandili" olarak kutlanır. Bu gece ile ilgili dini konuşmalar ve kutlamalar
yapılır, dua ve tesbihat yapılır ve Yasin okunur. İnanca göre Muhammed Miraç’ta
kendisine sunulan şarap, bal ve süt dolu üç bardaktan süt bardağını tercih
ederek sütü içmiştir. Bu sebeple Anadolu'da çoğu yerde bu gecede süt içme ve
dağıtma geleneği olduğu ifade edilmektedir. Bazı yerlerde tatlı da yapılır ve
dağıtırlır. Konya'da bu geceye “süt gecesi” de denilmektedir.[2]
Miracın dini Önemi
İslam’ın ilk zamanlarında dinin oruç, zekât, şehitlik ve hac
gibi belli kuralları, prensipleri tam olarak belirlenmemişti. Gece namazları
rağbet görmekle birlikte, ibadet kuralları da açık ve seçik olarak
belirlenmemişti. Rivayete göre İsra ve Miraç bu konudaki belirlenmeleri
sağlamış olaylardır. Buna göre miraçta;
Muhammed, Miraç sırasında namaz vakitlerinin beş vakit
olarak düzenlenmesi gerektiğini öğrenmiş ve Miraçtan sonra bu buyruğu
Müslümanlara bildirmiştir. Hadis kaynaklarına göre Miraç'ta önce 50 vakit
olarak bildirilen namaz, Musa peygamberin bunun insanlara ağır geleceği
şeklinde ikazları üzerine İslam peygamberinin birkaç kere geri dönüp Allah'tan
namazı hafifletme dileği üzerine beş vakte indirilmiştir.[3]
iman esaslarını ve dua cümlelerini içeren Bakara suresinin
son ayetleri ve,
Şirk koşmayan herkesin cennete gireceği müjdesi
verilmiştir.[2]
Tartışmalar
Zerdüştlük inancında da Zerdüşt'ün göklere yükseldiği,
cennet ve cehennemi gördüğü, meleklerle ve Tanrı ile görüşdüğüne inanılır.[7]
Göğe çıkarak Allah’a ulaşmanın Allah’a mekân ve yön izafe
edilmesi anlamına geldiğini ifade eden İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık miracı
anlatılan biçimiyle reddeder ve bunun bir vizyon olduğunu belirtir. [8]
Prof.Dr. Süleyman Ateş Buharide kaydedilen bir hadis'e göre
miracın peygamberlikten önce Muhammed'in Kabe'nin yanında uyurken gördüğü bir
rüyadan ibaret olduğu kaydıyla geleneksel anlamdaki miraç anlayışına karşı
eleştirilerini sıralar.[9]
Alevi islam inancında Mescid-i Aksa'nın inşa tarihine ve gök
katları bilgisinin mitolojik kökenlerine dikkat çekilirken, miracın sembolik
bir yolculuktan ibaret olduğu vurgusu yapılır.[10]
İnternetten. |
03 Haziran 2013
BU KURABİYELER'de TAZE MEYVE VAR, KURU YEMİŞ VAR. YULAF VAR, LEZZET VAR, YEeee BENİ VAR...
ŞEFTALİ'li MİLFÖY
Malzemeler:
1 yumurta akı, 8 yaprak milföy hamuru, 1 su bardağı iri çekilmiş fındık veya ceviz, 16 dilim şeftali, yarım su bardağı toz şeker.
Yapılışı:
-Toz şekerden 1 yemek kaşığı kadar ayırıp kalanını dilimlenmiş şeftalinin üzerine dökelim ve ocakta 7-8 dakika pişirelim.
-İri kıyılmış ceviz veya fındığı ayırdığımız şeker ile karıştırıp, biraz pişmiş ve ılımış şeftalinin içine ekleyelim.
-Bir yaprak milföyün içine yumurta akı sürelim. İki dilim fındıklı (veya ceviz) şeftaliden koyup, karşı köşeler üst üste gelecek şekilde katlayıp, kürdan ile tutturalım. Diğerlerini de tabi..
-Milföylerin yanmamasına dikkat ederek 170 derece fırında 30 dakika kadar pişirelim.
-Pişince kürdanları çıkarıp, pudra şekeri ile süsleyelim..
YULAFLI KURUYEMİŞ'li KURABİYE
Malzemeler:
1 su bardağı buğday unu veya yulaf unu, 1 su bardağı yulaf ezmesi, 1 tahta kaşık kadar tereyağı, 2 yumurta, 1 tahta kaşık esmer toz şeker, 1 paket vanilya ve kabartma tozu, 1 su bardağı pekmez, 2 kuru incir, 3 kuru kayısı, 1 yemek kaşığı kadar kuru çekirdeksiz üzüm, 3 kuru erik, yarım su bardağı iri kıyılmış fındık veya ceviz.
Yapılışı:
-Tereyağı eritmeden mikserde çırp, sonra 1 kaşık esmer şekeri ve yumurtaları içine kır. Biraz daha çırp.
-Pekmez'i yumurtalı karışıma ekle.
-Yulaf ezmesi, un, kabartma tozu ve vanilyayı karıştır. İçine ince kıyılmış tüm kuruyemişleri ekle.
-Pekmezli karışım ile kuruyemişli karışımı birbirine ekleyelim.
Biraz yumuşak bir hamur olduğundan, ya dondurma kaşığını ıslatıp onunla yağlı kağıt üzerine top top koyalım yada iki kaşık yardımı ile fırın kağıdı serilmiş tepsiye aralıklarla kurabiye hamurlarına şekil verip, 160 derece fırında 15 dakika pişirelim.
Pişme süresinin sonunda 5-6 dakika daha fırında tutup, ılıttıktan sonra üstüne pudra şekeri serpip servis yapıyoruz.
Aslında bu gün güzel bir teşekkür yazısı yazacaktım. Biraz gırgır, biraz şamata..
BBM'sinin BlogStar oylama sonuçları açıklanmış çünkü..
Ama olmadı:(.
Baktım ki insanlar bir olaya, bir duruma, bir dayanışmaya tepkilerini farklı farklı koyuyorlar ortaya!!.
Ne gereyim, ne gerileyim..
Ben Gezi Parkı'nın, ağaçların, yeşilliğin yok olmasına karşı duruşumu zaten yazıp yayınladım..
Bundan daha ilerisi benim için sadece 'Sandık'ta..
Ben; demokratik hakkımı sandıkta korurum. Ve sandıktan çıkan sonuç ne olursa, çoğunluk neyi arzulamış ise ona katılmasam da saygı duyarım..
Eğer böyle düşünmez isem, benim ne farkım kalır o sandıktan çıkandan..
Tabii ki bu yönetenlerin, yönetilenlerin istek ve arzusuna sürekli gözünü kapatması, sandığa gelene kadar ezmesi, dinlememesi gibi algılanmamalı.. Herkes sakin olmalı, karşısındakinin ne istediğine de dikkat kesilmeli. İsteyen, ne istediğini söylerse şayet..
Tüm düşüncelerim beni bağlar, yanlış veya doğru onu bile tartışmak istemem. Ben hayatımda artık şiddet görmek istemiyorum..
Açığı da seviyorum, kapalıyı da..
İçeni de yermiyorum, içmeyeni de alkışlamıyor..
Ben hayatı bütün en ve in'leri ile kabul ediyor, kendi basit halimle seviyorum.
Öyle yaşıyorum..
Kırk yılda bir kuyruklu güzel bir elbise giyip, fotoğrafımı çektirip, blog sayfamda yayınlayacak, Arşimet gibi bas bas bağıracaktım:
'Birinci oldummmm,
birinci oldummmmmm,
En Güvenilir BlogStar dalında,
birinci oldum...'
Yine içimde kaldı :(
Hevesim elimde kırıldı.. |
Not olarak yazdığım vefat haberi satırlarını kaldırdım. Arkadaşlarımızdan izin almadan duyurmuştum. Belki kendileri paylaşmak isterler..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)