28 Kasım 2013

ŞİMDİ SIRA BENDE.. BEN; SÜSLÜ AŞURE...


Süs Malzemeleri: Acısı çıkarılıp şekerli suda kaynatılmış portakal kabuğu, sıcak suda bekletilip yumşatılmış kuş üzümü, dolmalık fıstık, sarı üzüm, kuru kayısı, kuru incir, çekilmiş şam fıstığı, file badem, tane badem, hindistan cevizi, kavrulmuş susam, tarçın, çörek otu, iri parçalanmış ceviz içi, iri kıyılmış fındık, birkaç tane karanfil.


Bu kadar süslenmeye ben bile güzel olurdum ya, şimdi konumuz bu değil:)) 



Biliyorsunuz Muharrem ayının son haftasındayız. Evlerimizde aşureler pişti, konu-komşu, eş-dost bu mis gibi aşureleri yiyerek; hem kendileri için, hem de pişiren için duaları ile berekete vesile oldu inşallah. Kalbimden böyle geçiyor..


Aşure (Muharrem ) ayı bu sene 4 KASIM pazartesi  günü başlıyor, 3-ARALIK salı günü sona eriyor. 30 gün sürecek olan bu mübarek ay senenin ilk ayı olup, müslümanlar için amel defterine yeni bir başlangıç yapmak için kaçırılmayacak bir fırsattır.
Tevbe Sûresi’nin, 36. âyet-i  kerimesin de;
“Muhakkak ki; Allâhü Teâlâ katında ayların sayısı, Cenâb-ı  Hakk'ın kitabında gökleri ve yeri yarattığı günden beri on ikidir. Bunlardan dördü haram olanlardır...” buyrulmuştur.  Bu aylar Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb aylarıdır. Bunlara eşhuru hurum (haram aylar) denilir.

Bu aylarda yapılan isyanın günahı diğerlerinden daha şiddetli, ibadetin sevabı diğerlerinden daha kıymetli olduğundan öbür aylardan daha fazla hürmet edilmesi lâzım gelir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Muharrem ayından bir gün oruç tutan kimseye, bir gününe karşılık otuz günlük sevab vardır.” buyurmuştur. Bir başka hadîs-i şerîfte; “…Ramazan orucundan sonra oruçların en faziletlisi Muharrem ayında tutulan oruçtur.” Buyrulmuştur./Netten alıntı.


Ben de yaklaşık 15lt. ve 5lt.'lik iki büyük tencerede yaptım aşuremi. Aşuremin süslenip püslenip görücüye çıkması uzun sürdü. Eee ne derler ağır toplar sonda sahne alırlar..

İşte benim 'Süslü Aşure'm..


MALZEMELER:

750 gr. buğday, 1,5 su bardağı k.fasulye, 1,5 su bardağı nohut, 1 su bardağı pirinç, 500'er gr. sarı çekirdeksiz üzüm ve kuru kayısı, 400 gr. kuru incir, 3 elma, 1 portakal, 4 su bardağı süt, 2 kilo toz şeker, aldığı kadar su.

Üzerini süslemek için:

Fındık, kuş üzümü, tarçın, badem, ceviz, dolmalık fıstık, ceviz, vs.. (arzunuza kalmış her türlü kuru yemiş, tatlıya yakışan baharatlar).


YAPILIŞI:

-Fasulye, nohut ve buğdayı güzelce yıkayıp ayrı ayrı kaselerde bir gece suda ıslatıp bekletiyoruz.

-Fasulye ve nohutu ayrı ayrı kaplarda haşlıyor ve çıkan kabuklarını ayıklıyoruz.

-Islatmış olduğumuz buğdayı iyice yıkayıp kara suyunu çıkartıyoruz. Geniş bir tencereye üzerini 4-5 parmak geçecek su koyarak kaynatıyoruz. Kaynamaya başlayınca 10 dakika sonra altını söndürüp 5-6 dakika dinlendiriyoruz. 

-Tekrar ocağın altını yakıp buğdayı yine kaynatıp, yine dinlendirme işlemini 3 kez yapıyoruz. Bu esnada suyuna bakıp eksilmişse sıcak su ilavesi ile altının tutmamasını sağlıyoruz.

-Ocağın altını üçüncü kez yaktığımızda 2 bardak ılık veya sıcak süt ekliyoruz. Pirinci de bu esnada tencereye ilave ediyoruz.

-Suyu azalmış olabilir. Bu sırada 3-4 bardak sıcak su daha eklememiz gerekiyor ve tencereyi sallayarak karıştırmamız (rivayete göre tencereye kaşık, kepçe vs. bu aşamaya kadar sokulmaz, tencere sallayarak karıştırılırmış).

-Şimdi haşlanmış fasulye ve nohutu ekleyelim. Sürekli karıştıralım.

-Üzümleri yıkayıp ekliyoruz. Malzeme koydukça suyunu da arttırmamız gerekiyor.

-Portakal kabuğunu küp küp doğruyoruz, küçük bir kapta su ile kaynatıp (bu işlemi iki kez su değiştirmek sureti ile tekrarlıyoruz) acı suyunu çıkarıyoruz. Tencereye ekliyoruz.

-Kabukları soyulmuş ve küçük küpler halinde kesilmiş elmaları da ekliyoruz.

-Kalan iki bardak sıcak sütü ilave ediyoruz. Biraz daha karıştırıyoruz.

-Şekeri ekliyoruz (2 kilo şekerden 1 su bardağı ayırırsak tadı daha uygun, insanın içini bayıltmayan bir ölçüde oluyor).

-Şeker eriyince küp küp doğranmış ve sıcak suda yumuşatılmış kuru kayısıları ilave ediyoruz. Gerekirse biraz daha sıcak su koyabiliriz. Dibi tutmasın diye sürekli karıştırıyoruz.

-Küp doğranmış inciri atıp, az su daha ekleyip, bir taşım kaynatıp altını kapatıyoruz.

-Kaselere paylaştırıp, ılımaya bırakıyoruz.

-Aşurelerimiz ılıyıp üzeri kabuk bağladığında kuş üzümü, dolmalık fıstık, fındık, tarçın başta olmak üzere arzumuza göre süslüyoruz.

Bereketi bol olsun, hepimizin hanelerine kısmet yağsın. Afiyet olsun...









Evde Borcam kalmadı, kase, tabak kalmadı. Girdiğin, piştiğin her eve bereket ihsan eyledin mübarek aşure...



Not: 2011/10 Muharrem Oktay Usta tarifinden yararlanılmıştır. Tabii kendi değişikliklerim ile..

26 Kasım 2013

BİR SONBAHAR RUHU DÜŞMÜŞ YAPRAK YAPRAK, ONUN GÖNLÜNE.. UZAĞI YAKINA ÇEVİREN, YABANCIYI KARDEŞE! İŞTE BUDUR SEVGİ BENCE...




Tanımadığım nice insan tanıttın,
Nice evde bana da bir köşe verdin.
Uzağı yakına çevirensin,
Yabancıyı kardeşe.

Eski evimden ayrılıp düşünce yollara,
Düşünürüm ilkin kara kara
Eskide de var olan sensin oysa
Yeni de de var olan sen.
Uzağı yakına çevirensin,
Yabancıyı kardeşe.

Ölüm de yaşamda bütün evrende
Nereye götürsen beni, tüm doğuşlardan bilinen,
Sen tanıtacaksın bana herkesi.

Yabancı yoktur bilene seni,
Kapılar kapanmaz olur
Herkesin bağısın, bilen bildirensin
Senden ırak kılma beni.
Uzağı yakına çevirensin,
Yabancıyı kardeşe…
GİTANJALİ


Ona bir yorum yazdım, yaprak yaprak gönlüme düştün dedi.. Ne güzel şey sevmek, sevildiğini bilmek..

Uzak yakına döndü, yabancı kardeşe..

Birbirimizle; bir tencere yemeği, bir omuz uzatımı derdi, tasayı, büyük mutlulukları, öfke veya hoşgörülü anlarımızı paylaştık satırlarımızla..

Arkadaş olduk, ahbap olduk, dost olduk, paylaşan olduk, paylaşılan olduk.. Birbirimiz için bir çok şey olduk, bir çok şey ifade ettik..

Düşünceler Mevsimi'nin kalbime uzattığı sevgi dalı.. Sizlerle paylaşmak istedim. Dilerim birçok kalpten birçok kalbe sürgün filizler uzanır...


  



Ben gelmişim aklına..
Teşekkür ederim.



Bir sonbahar ruhu dustu, 
yaprak yaprak  gonlume...


sonbahar derken...  Vuslat geldi aklima :



her vuslat ise, hep birini hatirlatir bana...




oksuzum sanmayin dostlar
 bu sanal dunyada! 
bir dost, bir abla, 
belki de daha yakin...
hiç olmadigi kadar 
 bir anne !


Zor ve yorgun bir gunumde beni,
 penceresinden sonbahar yaprakları görünen koltuğuna yerlestiren, 
dinlenmem için, batteniyemi uzerime orten, 
arkama bir yastık, 
ayaklarımın altına baska bir yastık, 
elime tavşan kanı çay, 
sehbama kuruyemişler ve börekler koyan. 
Ustune ustelik, Kucağıma güzel bir kitap veren 
 huzur içinde güzelcene dinlenmeye alan bu insana! 
gonlu bu kadar comert, 
bu kadar sicak,
bu kadar guzel bir sahisa ,
anne denilmez mi? soyleyin bana!
kilometrelerce uzaklarda...
bir kere bile gormedigim bir melek...

dusunmesi bile yeter!
...

öpüldün  ey yagmur gözlü,
sicak kalpli,
melek tuglu,
 ey sonbahar güzeli!
opuldun!
hemde
KOCAMAAAAAN!




siirler, 
resimler, 
 ve butun guzel sozler
     hepsi, ama hepsi senin için ;)



SIRADA CEVAP..


Şimdi iş yerindeyim. Kaç gündür girememiştim bloglara.. Kızım, kuzum, dostum, kardeşim ne yazmış dedim ve başladım ağlamaya..

Teşekkür ederim..
Teşekkür ederim..
Teşekkür ederim..
Binlerce kere teşekkür ederim..

Beni senin kadar seven başka bir kardeşim, evladım, arkadaşım dostum var mı bilmem ama sana bu güzel duygularını bir kez daha ifade ettiğin için sonsuz teşekkür ederim..

Yine ağlıyorum.
Bu kez mutluluktan..
Hemde çok mutluluktan..

Son kibrit beni çok ısıttı..
Son alev binlerce yüreğin ısısını yaydı vücuduma, ruhuma..
Hele sönmeden önceki o kızıl busesi, sen gibi geldi bana.

Senle yumdum gözlerimi, senin sevgin çok ısıtıyor beni...


18 Kasım 2013

DUYGULARIM, HAYALLERİM VE BEN...





Yaprak Film Sunar
Bir VuslaT Filmi


Oyuncular:
Duygularım, Hayallerim ve Ben.
3 sahne.

Yönetmen:
Bir Dost


Sahne 1: Kadrajda bir ağaç. Hayat ağacım. Tırmanmaya çalışan ben..Aklımda sorular, dilimde cevaplar. 

Karar verdim yüksek sesle sorup, dürüstçe cevaplayacağım:


*En çok incindiğim/kırıldığım kelime ne?

Sen bir hiç'sin.. Ve hep hiç'din. 
Buna kırılırım işte. İncinirim. Çook üzülürüm.

* Herkesin kullandığı bir kelime..Ama senin için bir insan, özel bir insan. O özel insan o kelimeyi kullanınca 'alınırım' ne düşünürüm? 

Seni kullandım. Seninle işim bitti. Aslında seni hiç sevmemiştim. Yani kısaca 'senden nefret ediyorum'. 

Bunu çok değer verdiğim biri söylerse alınırım. İşte o ağacın tepesinden küüt diye düşmüş gibi olurum..

*Beni en çok duygulandıran şarkı?.

Birçok.. Pek çok.. Ama en çok, şu ikisi..

Elveda.. Güzel olan her şeye Elveda demek




ve

Rüzgarla düşen yapraklar, daima senin hayalin..



*Daha önce beni bırakan biri geldi. İkinci bir şans verdim buna rağmen yine beni bırakıp gitti. Şimdi pişmanmış!. Ne yaparım, ne hissederim..

Ben bir aptalım. Birinci şans, ikinci şans, onuncu şans..Veririm de veririm. Ama öyle bir an gelir ki yoluma kırmızı halılar serse, dünyayı emrime verse, hatta benim için ölse! bitmiş ise damarlarımdaki ona ait son zerre bitmiştir..


BİTMEDİYSE DE BENİM İÇİN BİTTİ..
*Nefret mi? Aşk mı? diye sorsam kendime.

Ben hayatın en güzel duygusunun Aşk olduğuna inandığım kadar Nefret etmenin de gerekli ve bir o kadar da korunası duygu olduğunu düşünenlerdenim. Hayatta aşırıya kaçmadan gerekli yerlerde, gerekli duyguları kullanmak gerek. Toz pembe bir hayat yok ki.. Sonuç olarak Aşk'ı sevdiğim kadar Nefret'i de severim yani:)))


Şaşırdınız dimiiii:))

*Birinin kalbini kırdım :(. Nasıl gönlünü alsam?.




Elini, ayağını öpsem,



Olmadı amut'a kalksam:)..



Şaka bir yana gönlünü almak için çırpınırım.. Dilimde değil hareketlerimdedir özür dileyişim. İnşallah af eder beni..

*Nasıl ağlarım bilir misin?. Bağırarak mı?, içime akıtarak mı?..

Bazen katıla katıla, bazen birkaç küçük damla. Ağlarım ben.. Gülmeyi sevdiğim kadar ağlamak da en büyük ihtiyacım.


Ağlıyorum seni düşününce..Son bir kez seni göremedim diye:(
Göremedim ve sıkı sıkı sarılamadım işte.. Köylü adam, Kamil adam, Canım babam..


Elimde bir eski resmin,

Karşımda son mektubun var.

Şarkılarda senin ismin,

Etrafımda yabancılar.

Ağlıyorum yine, gündüz gece.

Son bir kere göremedim seni diye,

Çekilip bir köşeye ağlıyorum yine.

Ölüm bile daha kolay

Senden ayrı yaşamaktan.

Bu sokaklar, bu karanlık

Seni bana hatırlatan.
Ağlıyorum yine, gündüz gece.

Son bir kere göremedim seni diye,

Çekilip bir köşeye ağlıyorum yine.




*En korktuğum şey ne..

İki can dalım, kolum yavrularım. Bir can hayat arkadaşım. Bir de kâh sarı kâh yeşil yapraklarım yani günlerim, aylarım, yıllarım, anılarım.. Bunlara zarar gelmesi.. Ayrı kalmak, kararmak, gün ışığına ulaşamamak..

*Ruhum sıkıldığında ne yapmayı severim kendimi nasıl sakinleştirir, dinlendiririm?..


Yemek kitapları, kartları, notları koleksiyonumdan bir bölüm., 

Ağlarım. Yemek kitaplarıma bakarım doya doya. Sonra da biraz yapar biraz yerim. Duygusal bir film seyrederim. Manzara fotoğraflarını karıştırır hayallere dalarım. Silkinip kendime geldiğimde, sakinleşmişim işte:)

*Bazen bana kızılmasından hoşlansam mesela en çok ne için kızılmasını severim?..

Kim kendisine kızılmasından hoşlanır ki?..Bu soruma cevap vermem gerekirse; sonucunun iyi olacağını göremeyene, cebren ve hile ile onun iyiliğine yarar bir şey yaparsam, sevk edebilirsem eğer doğruya, varsın atsın vazoyu kafama:)

*Şiir, müzik, öykü, deneme. En çok hangisini severim, hangisidir ilk tercihim?.

Müzik, öykü, şiir, deneme..Cık
Müzik, öykü, deneme, şiir..Yine cık.
Ben tek tercih yapamayacak kadar kararsız mıyım?.

Müzik, öykü, deneme, şiir.

Yani hepsi:)

*En son ne için ağladım?.

Kuru soğan doğradığım için:)

*Birinden hemen etkilendiğim özellik neydi ki?.

Tabii ki vicdanı. Yaradan ve yaratılana inancı, tatlı dili, gülen gözleri, temiz yüzü, temiz özü. Sadakat ve saygısı, seviyesi, terbiyesi (limonu çok olmasın ama)..Az biraz da zengini:))

Aman hemen yanlış anladınız, gönlü zengini..

Şu güzel dünyayı seveni..

*Dayanamadığım şey?.

Yemeğin salçalısı, turşunun bol acılısı. Sohbetin tatlısı, ziyaretin kısası..

*En sevdiğim duygu?

Sevilmek,
Sevilmek,
Sevilmek,
Sevilmek,
Çok sevilmek.


Vefa ve Veda..   


Sahne2: Bu kez kadraj, hayallerime yönelmiş..


Dripta Roy Koleksiyonundan..

İçimde uçuşan kuşlar, kelebekler. Doğanın her hâli, en başta pek tabii hüznümün rengi..Dağlar, tepeler, ormanlar benim ruhumda dolaşan bin bir vakâ var..


D.R.

Bir ağacın gölgesinde uyuyorum. Issız bir tepede, ağaçlarla çevrili kocaman bir malikane. Denizin çılgın sesini duyabiliyorum ama. Bana ninni gibi geliyor. Üzerimde beyaz fisto bir elbise, dantelli kocaman bir şapka. Rüzgar, elimdeki kitabın sayfalarını çeviriyor hızla. Kitap elimde değilmiş kucağımda.. Bir kanat çırpıntısı duydum, uyandım..



Bir paket kibrit kalmış elimde. Hava ayaz. Ayaklarım üşüyor, bedenim üşüyor, ruhum üşüyor. Açım; gıdaya, ısıya, sevgiye, korunmaya, şefkâte.. Kimi evden kahkahalar yükseliyor, kimi evinde hatıralarını yâd ediyor. Hava ayazdan da öte. Bir kibrit, iki kibrit, on-on beş kibrit. Hâla ısınamadım. Mutlu bir pencereden görünene baktım, arzu dolu göz yaşlarımı içime akıttım. İşte son kibritimi de az önce yaktım. Ellerim üşüyor, vuslatı yakın eden yollarım üşüyor. 

yumma gözlerini uyuma bugün 
bütün gölgeler akşam oluyor 
üşüyor yaprak dallar üşüyor 
savrulup yırtılan rüzgar üşüyor 
içimde kış gibi bir mevsim üşüyor
Gözlerim ağırlaştı, bir kar tanesi yanağıma yapıştı..Dondum, hayalime burada nokta koydum..

Bilinmeyeni bildim. Tam ödüle uzanmışken biri vurdu elime. O benim. Üzüldüm. Başka düşlerime yüzümü döndüm.

Karabiberim doğurmuş, küçük kuzum evleniyormuş. Sevindim.. Bu da en mutlu hayalim..

Gelincik tarlasındayım. Saçlarıma gelinciklerden, papatyalardan taç yaptım. Beş dakikalığına oldum Pamuk Prenses. Geliyor usul usul prensim..

Geçmiş zamanı, kaybedilmiş yılları, yalnışlarımı, hatalarımı, beceremediklerimi, başaramadıklarımı, üzdüklerimin üzgün anlarını, kendi üzüldüğüm zamanları, evlat olarak, ana olarak, eş olarak yapamadıklarımı, yapmayıp pişman olduklarımı değiştirebilecek sihirli bir değnek buldum yolda.. Eğildim tam alıyorum, baktım hayalmiş. Bu hayali de rafa kaldırmak zorunda kaldım:((

Bulutlar yine gri, siyah. Yağmur yağdı yağacak. Bir cami avlusundayım. Herkes ağlıyor. Ben de ağlıyorum. Ne çok sevenim varmış. Ya da ne az.. Ne kimsesizmişim. Musalla taşında yatan benim. Mutlaka dağ başında bir ağaç altına gömüleyim..



Dünyayı dolaşayım. Aç'ı doyurayım, çaresize çare bulayım. Para, pul, şan, şöhret bir yana, kalplerinizde yer bulayım..

Sahne 3: Son sahne. Karşınızda ben.


D.R

Bir gün, her hangi bir yerde, her hangi bir zamanda mah-cemalim ile mah-cemallerinizi karşılaştırmak, sarılıp, sarmaşıp, tanışıp, kaynaşıp mutlu anlar yaşatmak üzere:




Şimdilik Elveda...

 

Geciktiğim için özür Deep, Eda.. :(    

12 Kasım 2013

İŞTE O DÜNLER, GEÇMİŞTE KALAN GÜNLER.. -47



Birçok insan vardı, şimdi yoklar.. -47








Bir öğrenim yılı bitti.
Birçok heves içimde kaldı. Karnem güzeldi. Babam çok sevindi. Akıllı kızım benim diye diye, dolu dolu bir yaz yaşattı bana..

Yaz günlerinin sıcağı ile koyun koyuna, öğle uykularına yatmak zor geliyordu.. Ama babam daha önceleri de anlattığım gibi öğlene kadar pullarını satıyor, öğleden sonra evde oluyor, öğle yemeği, hesap kitap bitince de geçiyoruz şekerleme saatine.

Akşam üzeri güneşin feri kaçmasa bile biraz ferahlayınca çocuk sesleri sokakları dolduruyordu. Babam haydi sende çık sokağa derdi. Bazen de haydi şöyle deniz kenarına inelim der sahilde gezdirir, dondurma yedirir, hatta annem ve ablam duymadan sinemaya götürürdü.  

Annem ise, bir sokak, iki mahalle nasıl denk gelirse beni konu komşu, eş-dost-ahbaplara gönderirdi:

*.... teyze müsaitseniz, bir işiniz yok ise annem size oturmaya gelecekmiş dedirtmeye.

Annem gezmeyi severdi, gittiği yerlerden 'Nakış' veya 'Hatim İndirme' sipariş alırdı. Hediyesi mukabilinde. Yakın komşularımız bir tarafa, birkaç sokak ötede veya başka semtlerde oturanlar en çok gitmeyi sevdiklerindendi. 


Arap Fırını Caddesi

Çeşmealtı sokağının Kestelli Çarşısına çıkışı.

Bazen de farklı semtlere, akraba ve tanıdıklara daha uzun ziyaretler yapılırdı. Eğer uzak semtlere ziyaretlere gidilecek ise o gün kahvaltı ve ev toplama işleri hızlıca halledilip öğle saatlerinde çıkılırdı yola. Tabii bu durumda şekerleme uykusu o gün kalkardı rafa..

Kimlere, kimlere gidilmezdi ki?. Şimdi geriye dönüp baktığımda keşke her gittiğimiz aileyi, evi, orada yaşayan tüm bireyleri isim isim, semt semt hatırlasaydım diyorum..

Neden bu kadar geçmişimi seviyorum, hatıralarıma bağlandıkça bağlanıyorum?. Bilmiyorum. Lakin hatırlamayı seviyorum..



Bahar Erdeniz.
Rahmetli Dr.Aysun ona çok çok benzerdi..
Fahrettin Alpay Meydanında troleybüsten indiğimizde gittiğimiz ( bu ahbap veya akrabamızın, iki kızı vardı Nükhet ve Dr.Aysun eğer isimlerini yanlış hatırlayıp karıştırmıyorsam. Türk Sinemasının yıldızlarından Bahar Erdeniz'i seyrederken onu görmüş gibi olurdum hep. Yeni evliydi, 8-10 aylık bir kızı vardı ve ikinci evlenme yıl dönümü kutlaması için eşiyle İzmir Fuar'ında göl kenarında yemek yerken nefes borusuna kaçan minnacık bir peynir parçası yüzünden göçtü gitti bu fani dünyadan) ahbaplar, Buca'da saatçi Fevzi bey ve karısı Fikriye hanımların evi, Karabağlar'da Mukaddess ablaların evi, Hasan abi ve Hatice ablaların evi, yine Karabağlar'da mezarlığı geçer geçmez annemin akrabası (bu hanımın eşi ayakkabı imalatçısı idi ve bir oğlu görme özürlü..Ayakkabı imalatında deriyi yapıştırmak için kullanılan madde adamcağızın akciğer kanseri denen bir hastalığa yakalanmasına neden oldu. Yeni bir hastalıkmış ve tedavisi yokmuş. Genç yaşta vefat etti. Kadıncağız âma oğlu ve diğer yetişme çağındaki çocukları ile kala kaldı..Âma olan oğlu körler okulunda tanıştığı bir kız ile evlendi. İki özürlü genç, onların yeni doğan çocukları ve birçok sorumluluk .... teyzenin omuzları üstünde. İşte şükretmek için bir neden daha) bir hanım, Balçova'da çukulatacılar, Göztepe'ye varmadan Güzelyalı'da .... isminde yalıda oturan (denize sıfır bu malikaneye 'Yalı' denirmiş. Çünkü denizin kenarında minicik bir güneşlenme plajları birde küçük bir kayıkları var) bir aile, Varyant'ta bir yaşlı teyze ve erkek torunu, Kadifekale'de .... hanımların evi, Hatay Üçyol'da yeğeni Aysun abla ve Nihat abilerin evi(Çillidağ'lar ailesi), Bayraklı'da Hediye teyzemler, Kahramanlar'da Fikriye teyze ve Karşıyaka Alaybey'de Zekiye teyze (ablam boşanınca ikisi ile de uzun süre görüşmedik), yine Karşıyaka'da annemin ahretliği Şadiye hanım teyze, Gülseren abla... liste böyle uzar gider..


Güzelyalı-Göztepe sahil yolu yalıları

Varyant


Varyant'tan bir başka görünüş.

Bunlar İzmir'de yaşayan hatırlamaya çalıştıklarım. Bir de Manisa'da, İstanbul'da ve babamın memleketinde ki akrabaları ile çok geniş bir çevreye dair isimleri hatırlamam elbette mümkün değil.

Dolu dolu bir yaz tatiliydi. İzmir'in sıcak bunaltıcı anlarını başka il veya civar ilçelerin serinliği ile bertaraf ettik. Birçok akrabamızı ziyaret ettik. Birçok hasrete son verdik.

Mesela Saadet anama, Kamil babama gittik. Kardeşlerimi artık kardeş olarak ziyaret ettim. İlk gittiğim zamanı tekrar hatırladım da; o zamanlar bana herkes 'ah guzum' derken ve bulunduğum ortam ile organik bağımı gizleyip acıma ile şefkat gösterirken şimdi yanımda rahat konuşmanın verdiği ferahlama ile ismimi söylediler. Hoş geldin dediler..

Koyunları kuzuları sevdim. At'a eşeğe bindim. Toz yuttum. Çamur oldum. Tezek topladım.

Bol bol ana kokladım..