30 Nisan 2013

DOST BİR BAHÇEDEN YÜRÜTTÜĞÜM NİSAN..Nasıl kıyar da yer bunu insan?.



Neydi bunun adı?.
Son Mohikan'mı?.
Yeşil Mohir Kan mı?. (şu anda Mahir Kara'yı seyrediyorum da, aklımca ses uyumu yaptım:)

Dur dur hatırladım; 'Dost bir Bahçe'den resmini arakladığım, soy ağacı adı Dolphinfish. Bunun sahne adı ise Mahi Mahi'ymiş..
Bildiğiniz balık yani..

Nisan'a balık ayı derler..
Bazen de alık ayı..

NİSAN..

Kimileri ne ilk gününü unutur, unutturur. Kimilerine göre ise, bu ayın en unutulmayacak günü, son günüdür.

Nisan; Gregoryen Takvimi'ne göre dört numaralı aydır..İsmini birçok dil ben verdim dese de, bizler Fars'ça olduğunu düşünürüz. İsmin İngilizcesi April, Latince'de aprilis(açmak) den gelmektedir. 

Dünyanın çiçek açması, tüm kalplerin deli gibi çarpması..




Nisan aşk ayı, sevdalanma ayı..

Pembenin beyaza, beyazın yeşile, yeşilin her bir renge sevdası.

Bu güzel ayda; neler olmuş, kimler doğmuş, kimlerse solmuş şöyle bir  göz atsak, söz yazsak, tekerlemeyi aşağıdan yukarıya salsak, yukarıdan bir daha fırlatıp kendi haline bıraksak, oltadan bir balık kapsak, işimize baksak..





Duyduk duymadık demeyin!!

-01 Nisan benim kafa kağıdı doğum günüm..(01.04.196?)..

GERÇEK DOĞUM GÜNÜM 28 ARALIK:)) malesef 1 Nisan'da nüfus cüzdanım çıkartılmış. Yani benim babam 2, anam 2, doğum günüm bile 2 tane ne haber:)

Ve 1.TBMM'nin kendisini fesh ederek seçimlere girme kararı verdiği önemli bir gün (1923). Sanat dünyasından Ekrem Bora'nın (2012) ve Yaşar Güner'in (2013) de kaybı.. 

Birde, bence gereksiz şakalar günü. Sakın bana şaka yapmayın, ne o güne inanırım, ne şakanızı makul karşılarım. Bana şaka yapana, kocaman bir iğne yaparım...Buradan da duyurulur..


   
-02 Nisan 1920'de başta Halide Edip Adıvar olmak üzere birçok aydın ve mebusun Ankara'ya gelişiymiş.

-03 Nisan'da Karabük Demir Çelik Fabrikası açılmış (1937).

-04 Nisan 1949'da NATO kurulmuş. İyi mi olmuş, kötü mü olmuş, orasını ben bilmem.

-05 Nisan'da Fatih'in donanması İstanbul sularına gelmiş(1453).

-06 Nisan 1920'de Mustafa Kemal, Anadolu Ajansı'nın kurulmasına dair bir bildiri yayımlatmış. 

Ruanda ve Brundi Devlet Başkanlarının, bindikleri uçak bir roket saldırısı sonucu düşünce, her iki ülkedeki kabilelerin savaşı yaklaşık 1 milyon kişinin katli ile sonuçlanmış (1994).

-07 Nisan 1957 yılında Kızılay Kan Merkezi açılmış. Perihan Altındağ Sözeri ise hakkın rahmetine kavuşmuş (2008).

-Tarih 08 Nisan 1924'de Şer'iye Mahkemelerini lağvetmiş.

-09 Nisan'da Mimarların Mimarı, Sinan aramızdan ayrılmış (1588). Camiler, köprüler,  medreseler, imarethaneler vedahi birçok şaheser öksüz, yetim, kimsesiz, çaresiz, sensiz  kalmış Koca Sinan :(



Dokuz Nisan'da, Meral Okay'da vefat etmiş (2012). Şimdilerde, Muhteşem Yüzyıl'da Mimar Sinan karakteri başka bir senariste emanetmiş.

-10 Nisan'da Emniyet Teşkilatı kurulmuş (1845). Bu yüzden 11 Nisan'da asayiş berkemal olmuş. Vukuat 0..

-12 Nisan önemli bir gün. İlk Uzay Mekiği Colombia'nın fırlatılışı (1981): 

1,2,3,4,5,6,7,8,9,10,11 ve 12 haydi oğlum Colombia, fırla bak git uzaya>>>>>> 

Tam on yıl sonra 1991'de ise Körfez Savaşı sona erdi.


Burada bir mola, fıkra gibi bir anı anlatıla:

6 bayan bir bankanın o günlerde yarım gün çalışılan servisinde arkadaşlarının birine şaka yapmak için, önündeki gazeteden okuyormuş gibi yaparak:

*kızlar duydunuz mu?, Körfez Savaşı nedeni ile yarın ki Regaib Kandili ertelenmiş. Savaş bitinceye kadar üç aylar başlamayacakmış..

Münevver isimli arkadaşları oltaya gelmiş. Hemen telefona sarılıp eşine:

*Musa, sen bu gün akşam bir şeyler alacaktın da, yarın annemlere Kandil kutlamaya gidecektik ya, gitmemize gerek kalmadı. Körfez savaşı nedeni ile Kandil ertelenmiş.

Musa telefonun öbür ucundan bas bas bağırır:

*Saçmalama Münevver, yine işletilmişsin. Savaş var diye Kandil mi ertelenir?.. Beni sinirlendirme saf saf konuşup :)




-13 Nisan'ın çok işi varmış. Kendi işleri ile uğraşmaktan, başkaca hiç bir önemli olaya karışmamış.. Osmanlı Ordularının 1521'de Belgrad'ı feth etmelerini kayıt altına almakla meşgulmüş çünkü.

-14 Nisan'da İzmir'de I.İmar Kongresi toplanmış (1953).

Anam ne miskin aymış, arayıp tarasam da, dişe gelen birşey yok yazacak. Kırda bayırda çiçek topluyor, çiçek suluyor herhalde:)

      

    

-15 Nisan'da neler olmuş, neler olmamış, çok şey olmuş, olmamış, az şey olmuş, olmamış.... papatya falı gibi

Türk Tarih Kurumu kurulmuş (1931). On beş Nisanın diğer bir önemli olayı ise 1994'de 120 ülkenin ortak imzası ile kabul edilmiş, Dünyanın en kapsamlı ticaret anlaşması GATT.



Ayyy yoruldum. Şu güzelim bahar ayında, define arar gibi vakıa ara. Pek yordu beni anam. Dur bir şarkı dinleyeyim, kendime geleyim..




Nisan seni sorar her çiçek verişinde
Yüreğim usul usul savrulur rüzgârda
İçimde sıcaklığını taşır bedenim
Sessizce kaybolur yağmurun gölgesi
Bir sır gibi değil sadece zamansız
Sevdim tek bir umut olamaz derken
Olsun yine de dokunur tenime
Dokunur hayalin titrerim gizlice
Son dileğim sürgün değil
Sakla bu sevdayı bir köşede
Bir şey beni hatırlatır da
Olur ya bana dönersin yine
Son dileğim sürgün değil
Saklı kalsın anılar nisanda
Yağmur beni hatırlatır da
Beni yine istersin olur ya


Saklı kalsın anılar Nisan'da, Yağmur beni hatırlatır da, Beni hep seveceğine söz verirsin; Olur Ya!!..

-16 Nisan 1972'de insanoğlunun 5. Kamer Yolculuğu 'Apollo 16' ile başladı..

Ay'a selam, Nisan'a devam.

-17 Nisan'da olan biten birçok şeyi yazmayacağım. Bu günü sadece Merhum Cumhurbaşkanımıza ayırdım..

Türkiye Cumhuriyeti'nin bazı önemli şahsiyetleri, önemli kilometreleri vardır. Hani Ata'mızın; bu cennet vatanı kurtarması, bu memleket topraklarını halkının desteği ile, sevgisi ile, yiğitliği ile yarınlara taşıması gibi.. 

Hani Milli Şef dönemleri, hani Adnan Menderes'li günler, hani darbeler, hani askerler. 

Hani farklılaşan dünyayı fark etme dönemi, hani telefonu, televizyonu, modernleşmeyi, bir yandan da arıyı, balı, papatyayı, işini-gücünü bilme dönemi.



Bu memleketten bir Turgut ÖZAL geldi geçti. Seversiniz, sevmezsiniz ama o bir efsaneydi. Kendinden çok söz ettirdi. Hâla da ettiriyor.


17 Nisan 1993'de vefat etti, naaşı hâla çürümedi!.(Küçük bir anı daha: 17 Nisan Cumartesi sabahı 09.30 gibi kahvaltı hazırlıyoruz eşimle birlikte. Öğlen Hamamönü'nde oturan Tamer ve Hayriye'lere gideceğiz. Birden Özal nerede, kaç gündür takip etmedim Türkiye'de mi, yurt dışında mı? dedim eşime. Ne yapacaksın, niye sordun dedi.  Özal'a bir şey olacak, ya uçağı düşecek, yada çok hastalanacak ölecek galiba dedim. Saçmalama dedi eşim. Nereden biliyorsun dedi. Rüyamda Semra Özal'ı gördüm dağ başında iki katlı ahşap bir konakta, şiddetli rüzgardan kanatları çarpan pencere kepenklerini kapatmaya çalışıyor. Ancak üzerinde rengarenk gömlekler olan uzun kırmızı bir çamaşır ipi aniden pencereden çıkıp rüzgarda uçup gözden kayboluyor. Semra hanım öylece bakakalıyor. Çaresiz yüz ifadesi aşırı üzgündü. Ev kendiliğinden içinde Semra Özal ile birlikte dağ başında kalakaldı, rüzgar ve gün ışığı evden hızla uzaklaştı. Hayırdır inşallah dedim. Eşim merak etme uçağı düşecek gibi olsa havada transfer ederler, hastalığı olsa duyardık daha iki gün önce Türk Cumhuriyet'lerindeydi. gene senaryo gibi rüya görmüşün hadi çayları koy...Biz kahvaltı sofrasını toplarken televizyonu açtık. Alt yazı geçiyor Özal hastalandı, ambülans Hacettepe'ye gidiyor, Ahmet Özal az sonra açıklama yapacak diye. Şahidim eşim) Ben hem severdim, hem çok kızardım. Yinede bir dönem açtı ülkemizde, nur içinde yatsın.

18, 19, 20, 21, 22 Nisan'ı geçtim, çünkü bu gün 23 Nisan. Neşe doluyor insan.



-23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı (1920) tüm çocuklarımıza ve Dünya çocuklarına kutlu olsun. Gelecekleri aydınlık, yürekleri mutlu, yarınları başarı dolu olsun..

-24 Nisan Mustafa Kemal TBMM reisliğine seçildi (1920).

-25 Nisan'da Anayasa Mahkemesi Kuruldu (1962). Temel hak ve hürriyetlerin korunması, yasaların Anayasa'ya uygunluğunun denetimi ve bireysel başvuruya açık Yüce bir Mahkemedir.



TBMM'nin seçtiği ilk üyesi Hicabi Dursun.*****
-26 Nisan'da Yüksek Seçim Kurulu kurulmuş (1961) da, da! da işte.. 1994 yılının 26 Nisan'ında ise Güney Afrika'da çok ırklı seçimlerin galibi Nelson Mandela oldu.

-27 Nisan'da II.Çubuk Barajı açıldı(1964), 28 Nisan'da Hilal-i Ahmer adı Kızılay oldu (1915).   

-29 Nisan dinlensin, 30 Nisan büyük gün.

30 Nisan, 1945 yılında 2.Dünya Savaşının müsebibi Adolf Hitler'in intihar haberi ile çok önemli bir yere sahiptir.



Bir cihan harbini başlatan adam, aynı cihan harbini bitiren oldu. Binlerce Avrupalının oh dediği, binlerce Avrupalının korkularının bittiği gündür 30 Nisan..

Nisan'ı da bitirdik bu gün. 

Derler ki Nisan'da yağan yağmur taneleri, sedeflerin içinde İnci olurmuş. Yada yılanların ağzında sem ağu.. 




Nisan yağmuru kadar kısa süren hayatımız
Durmaz bir saadet arar, bir sevgiye can katar.
Sevgi denen şey yalanmış,  daldan dala konan için
Her çiçeğin balı varmış, aşk sarhoşu olmak için..

Bir daha ki aya kadar, İnci olmaya gidiyorum arkadaşlar.. 

29 Nisan 2013

SEBZE YEMİŞ ŞİŞMAN BUT:)



DAHA ÖNCE BÜTÜN TAVUĞU DOLDURMUŞTUM HATIRLIYORSANIZ. ŞİMDİ SIRA SADECE BUTLAR'da..



Malzemeler: 


4 tavuk but, 1 demet ıspanağın sadece yaprağı,1 domates,1 kabak,1 patates, 1 kırmızı biber, 1 yeşil biber, 4 mantar, 4 diş sarımsak, 2 baş kuru soğan, tuz, karabiber, arzuya göre pul biber, 1 tatlı kaşığı mayonez, 1 yemek kaşığı zeytinyağ..Yorgan iğnesi ve ipliği.


Yapılışı:


-Mayonez, zeytinyağı, yorgan iğnesi ve ipliği hariç her şeyi incecik doğrayın. Baharatlayın:)

-Tavuk eti ve derisi arasını parmağınız ile genişletin.

-Tüm malzemeyi 4'e bölün. Her tavuk butunun içine güzelce doldurun. Deriyi yırtmamaya özen gösterin.

-Deri ile eti birbirine dikin (sürfile yapsanız yeter. Makine dikişi olmasına gerek yok:)))

-Şimdi sıra üstünde. Fırın tepsisine dizdiğimiz dikilmiş butların üstüne zeytinyağ ile inceltilmiş mayonezi sürüp, 190' önceden ısıtılmış fırında (2.rafta) 70-80 dakika pişirip servis yapalım..

-Yorgan ipini yememek serbest.
-Fazla gelen sebzeleriniz olursa fırın poşeti veya yağlı kağıda sarıp pişirmek serbest.
-Bu tarifi kim icat etmiş diye Google'da araştırma yapmak serbest.
-Bunun VuslaT'ın uydurmuş olduğunu keşfetmek serbest.
-İzinsiz tarif alıp aynısından pişirip afiyetle, çoluğa çocuğa yedirmek, değişik renklerinden pardon sebzelerden doldurmak sureti ile ömür boyu imal etmek serbest..(yalnız ne yalan söyleyeyim, birbirine en yakışan sebzeler bunlar. Ben çok değişik sebzeler ile denedim. En güzel bu hali)
-Her yapıp yediğinizde 'Kulaklarımı Çınlatmak', ünümü Kanada'dan Fransa'nın  Paris'ine kadar yaymak serbesttttttttt :) Tabii yorgan iğneleri ve iplikleri varsa yapabilirler. Onlarsız asla olmaz..   




Ben deriyi zedelemeden diktim, tadından çatlamış:))





23 Nisan 2013

İŞTE O DÜNLER, GEÇMİŞTE KALAN GÜNLER.. -42



Puf Böreği (ve annem galiba seviyor artık beni).. -42 

İnciraltı'ndaki Puf Böreği bitmiş ama elifinterazisi'nde bana yetecek kadar var.:)


Bu kötü alışkanlığı neden,nerede veya ne zaman kazanmıştım hatırlayamıyorum..

Hiç kimsenin evinde pişmiş yemek  yemezdim ben. Daha doğrusu tanımadığım insanların evinde yiyemezdim. İlk kez gördüğüm yemekleri. İlk kez tadacağım lezzetleri. Yiyemezdim taa ki Puf böreğine kadar.

Gülseren Ablalarda kekleri, börekleri yiyişimi, ablamın evindeki Zülbiye'yi, Havanım teyzelerde sık sık yaptığımız kahvaltı ve öğle yemeklerini düşününce; yaşadıklarımı anlatırken sırayı şaşırdığımı fark ediyorum şimdi. 

Tanıdıklarımın evinde bir şeyler yiyebiliyordum, kiminin evinde ise ilk kez gittiğim için yiyemiyordum. Birde pişen şeyin ne olduğu, görüntüsü ve muhteviyatına göre de yeme tercihim değişiyordu herhalde. Her neyse.

Akrabalara yatıya gitme haricinde, tanıdıklarımıza, ya günü birlik yada en fazla 1 günlüğüne giderdik. Benim için evden götürülen zeytin-ekmek ve gittiğimiz evden yediğim meyve, sebze, salata ile günü bitirirdim. Asla pişmiş yemek, börek-çörek, hatta ekmek  yemezdim. Büyük ihtimal sorunum kokuydu. 

Yemek kokusu, işkembe kokusu, et kokusu, peynir kokusu..Beni etkileyen peynirin ıslaklığı vardır ya, birde kendine has kokusu, o işte.

İnciraltı'nda babamın boğulduğu gündü galiba. Yada başka bir bahçe, başka bir zaman. Bilmem. Güzel bir sofra hatırlıyorum. Ve bir iki gündür aynı evdeyiz. Yanımızda benim için götürülmüş zeytinyağlı yemekler bitmiş. Zeytin ekmek de bitmiş. Hem de dün. 

Karnım çok acıkmış. Büyük bir sofra.. Evet evet hatırlıyorum, orası İnciraltı. Gölgede bir salıncak. Duvar dibinde bir sedir. Ceviz ağacının altındaki büyük tahta masada kar gibi masa örtüleri. Üstü envai yiyeceklerle dolu. Evin hanımın elinde bir tencere ve maşa, sofra başında bekleyenlere börek dağıtıyor. Güzel bir böreğe benziyor. Mis gibi kokuyor. Yeni kızartılmış, sıcacık..Güneş gibi sıcak. Babam gibi sıcak.





Kızarmış hali tatbilir.com'dan:)

Ben börek istemem. Önce sofradaki erkeklere, sonra kadınlara daha sonrada genç ve çocuklara birer ikişer börek veriliyor.. Ben yemem. Bizim olmayan yiyecekleri yemem..

*Bu zeytinler bizim mi anne?.
*Bizim bizim ye.
Bizim ki bitmişti. Annem niye böyle dedi ki?. O bizim mi, bu bizim mi derken ne börek kaldı, ne çörek. Ekmek de bitti, zeytin de. Herkes doydu, ben yarı aç.

*Anne ekmek kaldı mı?.
Yarım dilim ekmek buldular bana. Bir domat ile yedim. Bizim ekmek gibiydi. Annem kızgın. Gözleri çakmak gibi. Parlamaya hazır ama babam var. Konu komşu, hane halkı oldukça kalabalık. Kızmaz şimdi.

*Anne, sizin yediğiniz börek güzel miydi?. Ben doymadım anne. Bir tane börek yiyeyim mi anne?.
*Zıkkımın dibini ye. Herkesle birlikte yemezsin. Sonra böyle aç kalırsın.

Çaktırmadan da atıverdi koluma bir cimcik.

Haklıydı annem. O sıralar beş yaşında mıydım. Birazcıcık daha mı büyük?. Yoksa daha mı küçük. Sofrada yemeliydim. Çok haklıydı çok. Sofrada karnımı doyurabilirdim. İnadımdan yemedim galiba. Börek mis gibi kokuyordu, yiyebilirdim. Kurabiye, ekmek, çekiçte zeytin, kekikli yağ, domat, reçel birde tabi ki çörekotlu çökelekli sahanda yumurta. Niye yemedim ki?. Niye, niye.. 

Kaçırdım bunların birçoğunu. Yiyemedim. Yemedim. Burnumda güzel bir börek kokusu. Hani sabah hamurunu mutfakta yufka gibi kocaman açtılar, yarısının içine öbek öbek peynirli maydanozlar koydular. Kalan yarıyı peynirli yarının üzerine kapattılar. Peynir öbeklerinin kenarlarından bakır kapak veya çay tabağı ile kesip yağda kızarttılar.

Nasıl yerim ben onu. Bir kere annem yapmadı. İkincisi içinde peynir var. Lakin kötü kokmuyor. Bilakis mis gibi kokuyor. Acaba boş da yapmışlar mıdır?. Peynirsiz mesela. Öğlene de kızartırlar mı?. Mutfağa gitsem, ben hiç yemedim desem, boşundan peynirsizinden var mı desem verirlermi ki?. Mis gibi kokuyordu. Et gibi, tavuk gibi. Asla peynir gibi değil..


    
Gözlerim dolu dolu. Usulca sofrayı toplayanların arasına karıştım. Mutfağın kapısına kadar yanaştım. Annem içeride. Şaşırdım söylediklerine:  
*Güzel gelinim diyor. Çocuk bir şey yemedi doğru dürüst sofrada. Börekten masada iken istemedi, şimdi de canı çekti. Börek kaldı mı hiç?.

Bu arada; annem de çok vicdansız değilmiş. 
Arada sırada da olsa küçük kızını severmişşş. 
Bak benim için ev sahibinden börek bile istermiş..

*Ah hanım annem, şu yarım börekten başka kalmamış. Biri ısırmış ucundan bırakmış.

*Tühh! cins çocuk, yemez onu.
*Yerimmmmmm!. Yerim. Ben o yarım böreği yerim. Başkaca kalmamış çünkü..
*Yerim!!!. 

Başkasının pişirdiğini de yemezdim, ısırdığını da. Ama işte bu kez canım çekti. Yiyeceğim.

Peynir kokmuyordu. Hala biraz sıcaktı, yani ılık ve peynirsi peynirsi kokusu yoktu. İlk defa peynir yiyorum. Demek ki pişmiş peynir güzelmiş. Çökelekli yumurta da güzeldir o zaman.

Pişmiş peynir oldukça güzelmiş. Böreğin içinde pişince çok çok güzel olmuş. Başkası yapsa da, sıcacık börek çok lezzetli imiş. Puff puf. 

Kokusu, tadı bir ömre bedelmiş..

    
      





15 Nisan 2013

TOMBUL TOMBUL İÇLİ KÖFTELER, SICAK SICAK AFİYETLE YENSİNLER...





Eee bi durun, bi bekleyin. Hepsini kızartayım, güzel bir tabağa koyayım, servisini yapayım. Sonra yersiniz..

Nerdeeee. Ben kızarttım alıp yediler, ben kızarttım harika olmuş, tadı muhteşem dediler. :))


Malzemeler:

Dışı için: 

Yarım kg. ince bulgur. 400 gr. yağsız (çiğ köftelik) kıyma, yarım su bardağı irmik, 1 yumurta, 1'er yemek kaşığı domates ve biber salçası, tuz ve sıcak su.

İçi için:

300 gr.Yağlı kıyma, 2,5 kaşık tereyağ, 2 iri soğan, 1 su bardağı iri kıyılmış eviz içi, tuz, karabiber, kırmızı biber.

İçinin Yapılışı:

-Tereyağını eritelim içine ince kıyılmış soğanları atıp pembeleşene kadar kavuralım.
-Kıymayı kavrulan soğana ekleyip, kısık ateşte karıştıra karıştıra suyunu salıp daha sonrasın da suyunu çekip bulgur bulgur olana kadar kavuralım.
-İri kıyılmış cevizleri ve baharatlarımızı ekleyelim.
-Kavrulan kıyma biraz ılıyınca oval şekil verip, donması için üzerini streç ile kaplayıp buzluğa atalım (ben bu aşamada foto çekmeyi unutmuşum  http://mutfaksirlari.com/icli-kofte.html bu sitede güzel bir tarif ve her aşamanın fotoları var. Ellerine sağlık).

Dışının Yapılışı:

-Geniş tepsimize ince bulguru koyup üzerine yaklaşık 1,5-2 su bardağı kadar (az gelirse eklemek kaydı ile) sıcak su koyup kapak ile kapatalım. Bulgur aşağı yukarı 15-20 dakika şişsin.
-Şişen bulgura, yağsız kıyma, irmik, yumurta, salça ve tuzu (arzu edilirse çok az toz kırmızı biber) ilave edelim.
-Macun kıvamına gelene kadar yoğuralım. Ne kadar çok yoğurursak o derece güzel şekil verebileceğimizi unutmayalım. Hamur gibi olsun.
-Avucumuzu ılık su ile ıslatalım (yada azıcık yağlayabilirsiniz) ortasına küçük lastik top kadar hamurdan koyalım ve diğer parmağımız ile ortasını döndüre döndüre oyalım. İçini oyarken dışına da hafifçe parmaklarımızla bastıralım. 


     
-Buzlukta dondurduğumuz iç harcımızı yeteri kadar oyduğumuzu düşündüğümüzde hamurun içine yerleştirip, bozmadan, delmeden açıkta kalan ucu kapatalım.
-Uç kısımda fazlalık olursa kopartarak son şeklini verelim.
-Tüm köfteler bitene kadar aynı işlemi yapalım. Birbirine değmeyecek şekilde tepside bekleterek kızartmaya hazırlayalım.

Son Aşama:

-İçli Köfteleri bol kızgın yağda, dışı ideal rengi alana, kabuğu sertleşene kadar kızartıp, peçete üzerine çıkaralım. Fazla yağını alınca sıcak sıcak afiyet ile yiyelim..

-Bol tuzlu suda haşlayarak 3-5 dakika haşlayarak da servis yapabilirsiniz.

Kızartma sevene kızarmış, haşlama sevene haşlanmış içli köfteler hazırrrrrrrrrrrr!.





Zor gibi göründüğüne bakmayın, yapmaya başlayınca çok kolay ve müthiş lezzetli. Bu malzeme ile 25 orta boy köfte oldu galiba tam sayamadım. Çünkü ben kızarttıkça yediler..:)

Haydi sizlere de kolay gelsin, afiyet olsun...

14 Nisan 2013

DEĞERLER ÜSTÜ MESAJLARI getirdin bu güzel dünyaya.. KUTLU DOĞUM HAFTAMIZ, Hayırla Dolsun, Dualar ile Taçlansın..




Alemlere nur, sevgili Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed'in(Sav) Kutlu Doğumunun 1442. yılı..

Bir kaos, bir cehalet, bir zulüm, bir ahlak çöküşü hüküm sürmekte iken tüm dünyada, Allah(cc) inancından uzaklaşmışken, karanlığa adım adım yaklaşmışken tüm insanlar, O doğdu..

O'nun doğduğu gece, tüm insanlığın kurtuluşunun başlangıcıdır. Hayırlı bir devrin başlangıcıdır. O en büyük niğmettir. O'ndan önce sapıklık ve sapkınlık içinde olanlara, aydınlık bir güneş, kurtuluş ışığı ve müminlere lütuftur.

O'nun ahlakını, öğretilerini, faziletini, güzel erdemli hayatını öğrenmek http://tr.wikipedia.org/wiki/Muhammed, takip etmek en büyük görevimizdir. Bu  görevi layık-i ile yerine getirebilirsek şayet, O'nun sevgisine ve şefâatine vede hoşnutluğuna nail olabiliriz..

Bu güzel, bu kutlu haftada onun mesajlarına dahada fazla kulak vermeliyiz. O; güzel ahlakı tamamlamak için gönderilmiş Son Peygamberdir.




O'nun; o güzel kokusunun, nur'unun üzerimizden hiç eksilmemesi dileği ile Kutlu Doğum haftamız 'Kutlu Olsun'.





11 Nisan 2013

SENİ SEVİYORUM BEBEĞİM...





Adı : Şan.

Hani biz, şan şöhret deriz ya onun gibi. Çok şanlı, çok şöhretli..

Süper bir ses..
Süper bir yorumcu..

Çocukluğumda, gençliğimde hep sevdim. Hâla çok severim onu dinlemeyi..

Son günlerde sık sık duyuyoruz reklam kuşağında sesini. 

Bu güzel bahar günlerinde, aşkın tavan yaptığı, tüm canlıların birbirlerine 'Seni Seviyorum Bebeğim' diye çığlık çığlığa bağırdığı bir zaman diliminde bir kez daha dinlemeye ne dersiniz?.

Karşınızda Gloria (şan).

Gloria Gaynor..

I Love You Baby..




     

08 Nisan 2013

SAYIN BAKAN'a AÇIK MEKTUBUM: BU BENİM HAYALİMDİ, BENİM PROJEMDİ(kimse yeterince dinlemedi)..HAYATA GEÇİREMEDİM. ŞİMDİ Kİ BAHARA KALMIŞ, SEVİNDİM.







http://www.sabah.com.tr/Ekonomi/2013/04/06/bogazda-perde-aciliyor

sabah.com.tr
06 Nisan 2013, Cumartesi

·          
Boğaz'da perde açılıyor
·         YASEMİN SALİH
·         06.04.2013
Ünlü film şirketi Universal, Hollywood'u İstanbul'a taşımak için Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'a 3 milyar dolarlık yatırım projesi sundu. 3 ay içinde gruptan fizibilite raporu bekleniyor
Beyaz perdede izlenme rekorları kıran James Bond Skyfall, Ghost Rider gibi filmlere ev sahipliği yapan Türkiye, Hollywood'u yatırıma getiriyor. Dünyanın önde gelen film şirketlerinden Hollywood merkezli Universal Studios'un aralarında bulunduğu Entertaintment Development Partners (EDP) adlı konsorsiyum, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'a yatırım teklifi sundu. 'Hollywood on Bosphorus' ismiyle sunulan çalışmada İstanbul'un Avrupa yakasına ABD'den daha kapsamlı film stüdyoları, tema park, kruvaziyer liman ve otel projeleri yapılması yer alıyor. Toplam 3 milyar dolara kurulması planlanan yatırım için grup yerli ortağa da sıcak baktığını açıkladı. Sunulan tekliften etkilendiğini belirten Çağlayan, "Bence projenin adı Bosphoruswood da olabilir. Konsorsiyum beni ikna etmek için çalışmanın 2020 Olimpiyatları'nda İstanbul'un adaylığını güçlendirebileceğini söyledi. Bu bana da mantıklı geldi. Proje için konsorsiyum, İstanbul'da 200 ile 600 dönüm arasında yere ihtiyacı olduğunu belirtti" dedi.

'Filmlere destek istiyorlar'
Konsorsiyumun yerli ortak alma fikrine de sıcak baktığını anlatan Çağlayan, bu konuda Türkiye'de eğlence alanındaki yatırımlarıyla öne çıkan Doğuş ve Doğan gruplarının öne çıkabileceğini söyledi. Çağlayan'ın verdiği bilgilere göre yatırımcı konsorsiyum tıpkı İngiltere ve Mısır'da olduğu gibi çekilecek filmler için teşvik beklentisi içinde bulunuyor. Konsorsiyumun film çekimleri için yapılacak masrafların belli bir kısmını iade almak istediğini vurgulayan Çağlayan, "Pek çok ülkede KDV dışında yüzde 15-20 arasında geri ödeme yapılıyor. Bizden beklentileri bu yönde. Konuyla ilgili gerekli çalışmaları yapacağız" dedi. Teşvikin gerekli olduğuna inandığını söyleyen Çağlayan, yatırımın gerçekleşmesiyle önemli Hollywood yapımlarının İstanbul'da çekileceğini ifade etti.

İstanbul ilk 10'a girecek
Türkiye'ye döner dönmez projeyi Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik ile paylaşacağını vurgulayan Çağlayan, "Konsorsiyumun sunduğu teklife karşılık biz de gruptan fizibilite raporu istedik. 3 ay içinde raporu göndereceklerini söylediler. Turizm bakanımızla beraber projenin eksileri ve artılarına bakacağız. Ardından da projeyi Başbakan'a sunacağız" dedi. 












Sayın Bakanım,
Hani başlıkta ''Bu benim hayalimdi, benim projemdi, kimse yeterince dinlemedi'' dedim ya; yanlış da anlaşılsın istemem. Benim hayalimi, projemi çaldılar gibi. Öyle bir ithamım yok. Gerçi ortada bu benim fikrimdi diyen de yok. Ama gerçekten benim hayalimdi, benim gerçekleştiremeyeceğim bir projeydi..




Sizlere anlatayım:


2010 yılının başlarında bahsedeceğim İlçenin Belediye Başkanı ile sohbet ediyorduk. Belediyenin mücavir alanı içerisinde gerçekten çok büyük boş bir 'Arazi' den bahsetti bana. Belediye imkanları ile orayı değerlendirmenin zorluğundan, varlıklı yatırımcının gelmesini sağlayabilecek, yöre insanına yeni bir geçim kaynağı sağlayabilecek iş sahası kıtlığından bahsetti..




Benim hayal dünyam geniştir. Aklıma çoğu zaman enteresan fikirler gelir. Çizgi filmlerdeki şimşek çakması gibi. Bu fikirleri hayata geçirebilecek ekonomik imkanlara asla sahip değilim. Anlattığımda kayda değer bile bulunmayabilir. Ama asla vazgeçmem, o fikri sevmişsem ve inanmışsam hayalimde geliştiririm. İmkansızlığına inanana kadar, düşünür de düşünürüm.





Başkan ile konuşurken o anda aklıma bir slogan geldi:





Amerika'nın Hollywood'u,

Hindistan'ın Bollywood'u,
Bizim de Kepsud'umuz var.




Sloganda andığım yer, Balıkesir ili Kepsut ilçesi..





Kepsut'un orjinal isminin sonundaki (t) harfini (d) haline getirdim; Kepsut oldu bir KEPSUD..





Türkçe söylenişinde de oldukça uyumlu, kafiyeli:





'Holivud, Bolivud, Kepsud'..





Haksız mıyım?..


Amerika'nın Hollywood'u
Hindistan'ın Bollywood'u.


İŞTE BURASI DA BİZİM ''KEPSUD''

Neden olmasın ki?..




Kepsut ile ilgili hayalim sadece bu sloganla sınırlı kalmadı. Hayal bu ya; Başkanın elinden o büyük araziyi aldırdım, yap-işlet-yöre halkına iş ver-bölgeyi tanıt-hem sen kazan, hem ilim, ilçem, Türkiye'm..





Daha sonraki günlerde hayalden bir adım ileride uygulamaya dönük görüşmelere yöneldim. İstanbul'da sahne, sinema ve TV prodüksiyonlarına; her türlü heykel, materyal, tasarım, dekor ve uygulamalar konusunda çalışan (bir önceki yazımda bahsettiğim) ve çalışmalarında çok başarılı bulduğum  Heykeltraş Cengiz Kaya ile görüştüm. Ne yapabiliriz diye..





Cengiz'in hayalleri ile benim hayalleri birleştirdik. Kepsut'a dev platolar kurduk. Cengiz; köyler, kasabalar, şehirler yaptı alçıdan, taştan, betondan, ağaçtan, bakırdan, çamurdan, polyesterden, bronzdan, dökümden. Hatta samandan, kartondan. Binalar, depolar, saraylar, köprüler tasarladı, çizimler yaptı. Kısacası benim hayalimi tasarımları ile destekledi..





Cengiz; ön inceleme yapmak, tasarladıklarını kafasında daha iyi yerli yerine oturtmak, Belediye Başkanı ile konuşmak için kalktı Kepsut'a gitti.





Projemiz; özünde bize bahsedilen büyük bir araziyi almak, oraya bir film platosu kurmak, birkaç bina ile sınırlandırmak sonra bir işe yaramasını beklemekten ibaret değildi..Zaten bu kadarını bile gerçekleştirecek para bizde nerdeee..





O büyük denen arazi üzerine ben, dev gibi bir proje düşünmüşüm meğer.. Yani o arazi küçücük kaldı bile. Hemen kafamda proje tadilatına gittim. Ne de olsa Ortadoğu'nun, Balkan'ların, İskandinav ülkelerinin yeni dizi pazarı ülkemiz olmuştu. Dizilere yeni setler, yeni mekanlar, yeni manzaralar gerekmekte idi..İlçenin içinde bulunduğu İl sınırlarının fiziki şartları göz önüne alındığında; bazı ilçeler deniz, bazı ilçeler dağ ve orman, bazı ilçeler göl ve ovaları ile son derece renkli idi. Körfez ve Merkez'den Hava yolu ile, Bandırmadan ise feribot ile İstanbul gibi dev bir Metropole ulaşım kısa sürede gerçekleşebilirdi.

Bölge güzel. Kepsut ve Dursunbey'in dağlık, ormanlık arazisi macerayı davet eder cinsten.. Yakın ilçeler Ayvalık Şeytan Sofrası, Cunda Adası, Edremit körfezi, Marmara ve Avşa Adaları, Gönen Ovası, Manyas Kuş Cenneti vs. değişik güzelliklerle dolu..





İstanbul ile omuz omuza verildiğinde yeni bir dünya oluşturulabilir. ABD'nin kreatif başkenti Los Angeles'ın artık tüm dünyaya ezberlettiği Dallas çiftliklerinden, Huston Uzay Üssü ve hastanelerinden, Seattle'ın zümrüt yeşili large şehir yaşamından, Malibu sahillerinden, silikon vadisinin entrikalı yaşamından, Las Vegas'ın kumarhanelerinden, Florida'nın hortumlarından, dev dalgalarından, köpek balıklarından Miami'nin zengin yaşamından vb. seyirci bıktı, usandı artık.. Sanal hikayeler de kendini tekrar etmeye başladı.

Öyle ise ne yapmalı, yeni yerler, yeni manzaralar, yeni iklimler bulmalı. Dünyanın bakışlarına talip olmalı.




Yeni bir wood'lu ud'lu şehir yaratılacaksa, yeni yeni mekanlar dünyaya tanıtılacaksa bunun bir parçası neden Kepsut olmasın?.





Kepsut, olmazsa Kepsud, bu da tutmazsa Kepswood...





İstanbul'a starlar gelebilir, ülkemin birçok şehrinde filmler çekilebilir, birçok bölgede dış çekim, birçok bölgede iç çekim yapılabilir. Mesela Cengiz'in Kepsut için tasarladığı sanat köyünde, film montajları, kopyalarının üretimi, dekor üretim atölyeleri vs. vs. birçok şey gerçekleşebilir..





Bu işten para kazandırıp, servet kazanacaklar çağırılabilir. Güzel ülkem sadece dizi ihraç eden değil, dünyaya film üreten haline gelebilir..





Bende hayali biraz abarttım galiba. Projemi yazdıracak, çizdirecek, anlatacak kişileri bulmada zorlandım. Başkan ile birlikte, dönemin İl Milletvekiline(A.O.Sali) anlattık, Kültür ve Turizm Bakanına ve ilgili diğer Bakanlara anlatmasını rica ettik. Şanssızlığımız biz bu talebi dile getirene kadar, 2011 seçim takvimi yaklaştı. Konular, gündemler, etkili yetkili kişilerin yapacağı çalışmalar değişti. 





İlgili kişilere meram anlatamadan projemiz kadük kaldı..





Ziyanı yok..

Bak işte şimdi birileri gelecek. 
Belki projenin ismi de 'Kepsud' veya 'Kepswood' olmayacak.
Yine de ülkem kazanacak.

Onlar 'Hollywood on Bosphorus' yani Boğaz'da Hollywood diyecekler. Yer olarak da sadece İstanbul'umu seçecekler.


Olsun...

Hayallerimin isim hakkı da bende saklı kalacak.

Kepswood yada Kepsud.


Yani 'Hollywood on Kepswood'


Kepsut'ta Hollywood.